Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönüllü Kulluk
Köpek, Kafka’nın birçok romanında, gönüllü köleliğin, hiyerarşik üstlerinin ayakları dibine yatıp efendilerinin sesine körcesine itaat edenlerin davranışının alegorik figürüdür. Örneğin Dava’da avukat Huld “mahkeme karşısında tamamen köpeksi bir aşağılık tavır sergiler.” Aşağı hiyerarşik mertebedeki tüccar Block, Huld’un karşısında diz çöker ve iğrenç bir köle tavrı sergiler: “O bir müşteri değil, avukatın köpeğiydi. Eğer avukat ona bir yuvaya girer gibi yatağın altına girip havlamasını söylese sevinçle yapardı.” Oysa, romanın son bölümünde Josef K.’nın tavrı kökten değişir. Direniş gösterme yönünde kısa bir kararsızlığın ardından –“daha öteye gitmeyeceğim”–, komşusu Bayan Bürstner’in esrarengiz bir şekilde uzaktan belirmesiyle birlikte, her türlü direnişin nafile olduğu sonucunu çıkartır ve cellatlarına yaltaklanır, yani onların hedefleriyle “kusursuz uyum” içinde davranır. Yalnızca kaderine boyun eğmekle kalmaz, cezalandırılmasında aktif işbirliğine de hazır görünmektedir. “Görev”i olarak –yani silahı eline almak ve kendi infazını gerçekleştirmek– kabul ettiği şeyi yerine getirememesi gücü yetmediğindendir. Bununla birlikte, cellatlar bıçağı kalbine saplarken, ruhunu teslim etmeden önce şunları söylemeyi başarır: “Bir köpek gibi.” Ve romanın son cümlesi bir yorumdur: “Sanki bunun utancının kendisinden sonra da yaşaması gerekiyordu.” Hangi utanç? Kuşkusuz ki “bir köpek gibi”, yani boyun eğerek, (terime Étienne de La Boétie’nin verdiği anlamda) gönüllü kölelik durumunda ölmenin utancı.
"... bizler Allah'a kulluk yapmaya üşenirken , onlarca şeye gönüllü kölelik yapıyor ve her geçen gün esaretimizin nasıl arttığını fark edemiyoruz. Bir yarış halindeyiz insanlarla . "
Reklam
“Boyunduruk altında doğup da özgürlüğün gölgesini bile göremeyip köle ol­manın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlayamayan in­sanların hoş görülmelerinin ya da bağışlanmalarının” (s,37) gerektiğini belirtirken, gönüllü kulluğun yerleşme­sinde iktidarın oynadığı role dikkati çeker. Çünkü in­sanların, içinde bulundukları durumu doğal karşılayıp benimsemeleri için onlara belli değer ve davranış kalıp­ları, belli bir dünya görüşü aşılamak gerekir. Bu ideolo­jik işlevi yerine getiren de siyasal iktidardır. La Boétie,tıpkı Platon gibi,35 ideolojik koşullandırmanın ancak istenilen kalıba sokulabilecek ikinci kuşak üzerinde etkili olabileceğini de ekler:” ... Bundan sonra gelen kuşak, özgürlüğü hiç görmeyip tanımadığından dolayı, pişman­lık duymadan hizmet eder ve ondan öncekilerin zorla yaptıklarını seve seve yerine getirir. Boyunduruk altında doğan insanlar, kulluk, kölelik içinde büyütülüp eğiti­lirler.” (s.32-33) Dolayısıyla bu insanlar, siyasal iktidarıyıkmaya yönelik herhangi bir eyleme kalkışamazlar.Böyle bir eylemin gerektirdiği özgür düşünceden, özgüriradeden yoksundurlar; kurulu düzeni sevip benimse­mekte ve sürdürdükleri yaşamın dışında başka yaşam biçimleri olduğunun ya da olabileceğinin bile farkına varamamaktadırlar.
Halk bir kere kulluklaşmaya görsün, özgürlüğü öy­lesine unutuyor ki, artık onun uyanıp yeniden özgürlü­ğünü ele geçirmesi olanaksız oluyor. Üstelik halk, çok içten ve istekli bir biçimde kulluk (hizmet) ediyor. Bu durumu gören, onun özgürlüğünü değil de köleliğini kaybettiğini sanır. İlk başlarda, kuvvetle alt edilmişlik­ten dolayı ve zorlama nedeniyle hizmet edildiği bir gerçek. Fakat bundan sonra gelen kuşak, özgürlüğü hiç görmeyip tanımadığından dolayı, pişmanlık duymadan hizmet eder ve ondan öncekilerin zorla yaptıklarını seve seve yerine getirir. Boyunduruk altında doğan insanlar, kulluk, kölelik içinde büyütülüp eğitilirler. Bu insanlardaha ileriye bakmadan, doğdukları gibi bir yaşamı sür­dürmekle yetinirler ve bulduklarından başka hakları ve malları olabileceğini düşünmemelerinden de öte, doğumlarındaki durumu doğal durumları olarak kabul ederler. Bununla birlikte, tüm kalıtım haklarından ya­rarlanıp yararlanamadığını veya kendisi ya da selefi üze­rinde bir haksızlık yapılıp yapılmadığını anlamak için kütüklere arasıra bir göz bile atmayan böylesine savur­gan ve gevşek başka bir mirasçı olamaz. Fakat, her şey­de bizim üzerimizde büyük bir erke sahip olan görenek­ler, en fazla etkinliği, bize hizmet etmeyi ve (Mithridates’in14zehir içmeyi bir alışkanlık yaptığının söylendiği gibi) kulluk zehirini yutup acı bulmamayı öğretmele­rinde gösterir.
”Boyunduruk altında doğan insanlar, kulluk kölelik içinde büyütülüp eğitilirler. Dolayısıyla bu insanlar, siyasal iktidarı tehlikeye sokacak herhangi bir eyleme kalkışmazlar. Böyle bir eylemin getirdiği özgür düşünceden, özgür iradeden yoksundurlar; kurulu düzeni sevip benimsemekte ve sürdürdükleri yaşamın dışında başka yaşam biçimlerinin olduğunun ya da olabileceğinin farkında olamazlar..”
Boyunduruk altında doğan insanlar, kulluk, kölelik içinde büyütülüp eğitilirler. Bu insanlar daha ileriye bakmadan, doğdukları gibi bir yaşamı sürdürmekle yetinirler ve bulunduklarından başka hakları ve malları olabileceğini düşünmemelerinden de öte, doğumlarındaki durumu doğal durumları olarak kabul ederler.
Reklam
Nasıl ki kölelik kurumunun olması (ve Spartacus gibi istisnaların ortaya çıkmaması) için kölelerin köleliklerini benimseyip sürdürmeyi istemeleri gerekiyorsa, siyasal iktidarın kurumsallaşması için de yönetilenlerin bağımlılıklarını sevmeleri ve bu durumu kendi katkılarıyla yaşatmaları gerekmektedir.
Sayfa 97 - İmge Kitabevi Yayınları, 5.Baskı (2016), Çeviri: Mehmet Ali AğaoğullarıKitabı okudu
Hükmetme ve iktidara rıza göstererek boyun eğme ilişkilerinin bir adla tanımlanamamalarının nedeni, siyasetin dil (konuşma) olmadan iletişimi sağlamış olmasıdır; bir başka deyişle, dil dostluksa, siyaset şiddettir. La Bóetie, doğaya aykırı olan ve dilin etki alanı dışında bulunan bu olguyu paradoksal bir biçimde adlandırma yoluna gider: Gönüllü kulluk. Bu bakımdan siyaset, insanların gönüllü olarak kul-kölelik etmelerinde başka bir şey değildir.
Sayfa 264 - İmgeKitabı okudu
Boyunduruk altında doğan insanlar, kulluk, kölelik içinde büyütülüp eğitilirler. Bu insanlar daha ileriye bakmadan, dogdukları gibi bir yaşamı sürdurmekle yetinirler ve bulduklarından başka hakları ve malları olabileceğini düşünmemelerinden de öte, doğumlarındaki durumu dogal durumları olarak kabul ederler
Sayfa 33 - İmge kitabeviKitabı okudu
43 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.