Paris’in göbeğindeki bir zengin apartmanında kapıcı olarak görev yapan ve pek de dikkat çekici olmayan yaşlı bir kadının ne kadar derin bir dünyası olabilir? Barbery’nin bu soruya verdiği cevap kitabı okurken sizi mest edecek. Ama dikkat! Sanata, edebiyata ve dahi siyasete dair derin ve incelikli fikirleri olan 54 yaşındaki kitapkurdu Renée’nin hayatı sizi biraz üzebilir.
Kirpinin ZarafetiMuriel Barbery · Kırmızı Kedi Yayınları · 20207,4bin okunma
“Söyler misiniz bana, siz günde kaç kez öğle yemeği yiyorsunuz? Bir, değil mi? Eğer günde iki kez öğle yemeği yiyor olsaydınız, buna herhangi biri itiraz edebilir miydi? Herhalde hayır. Madem öyle neden iki kez öğle yemeği yemiyorsunuz? Birilerini üzmekten mi korkuyorsunuz yoksa? Besbelli değil. İkinci bir öğle yemeği yemeye ihtiyaç duymuyorsunuz, canınız istemiyor. (…) Hem mantığınız, hem de, en önemlisi mideniz bir yemeğin güzel, üst üste yenen iki yemeğin rahatsızlık verici bir şey olduğunu söylüyor. Ama diyelim ki (…) korkunç bir obursunuz. Birilerini üzme tedirginliği sizi iki kez yemek yemekten alıkoyar mıydı? Hayır! Birisi buna üzülecek olsa ya da bunu size yasaklayacak olsa, siz yalnızca yemeğinizi gizli gizli yiyecektiniz; elinize ne geçerse, iyi kötü demeden atıştıracaktınız, çabuk çabuk ve telaşla yediğiniz için elleriniz kirlenecek, kimse görmesin diye ceplerinize doldurduğunuz için üstünüz başınızı berbat edecektiniz, hepsi bu! Kıskançlığın saygıya ve acımaya değer bir duygu olması, ‘ah eğer böyle bir şey yaparsam onu çok üzmüş olurum’ olarak da düşüncesi (…) ancak bir avuç en soylu insanı yapacağı şeyi yapmaktan alıkoyar. Ama zaten onların da ahlaksızca bir şey yapmaları mümkün değildir ki… Öyleyse… kıskançlık dediğiniz saçmalık bir avuç insan dışında hiç kimseyi durduramayacak, olsa olsa onları dolambaçlı yollara, aldatmacaya, kurnazlığa itecektir ve onlar asıl böylece kötü insan olacaklardır. Olay bu kadar basit işte.”
(…) nefesi soğuk insanlardan uzak durmak gerekir. Böyle kişilerin varlığı bile daha büyük ateşleri söndürmeye yeter ve bunun nasıl sonuçlar verdiğini biliyoruz.
Pek de popüler olmayan bir kitap böylesine muhteşem çıktığında çok mutlu oluyorum. Hele ki bu kitap daha önce hiç karşılaşmadığım bir şekilde geleneksel Meksika yemeklerinin tarifleriyle bölümlere ayrılmışsa ve bu yemekler Tita’nın ailesinin hikayesine ustalıkla harmanlanmışsa o kitap tadından yenmez. Büyülü gerçekçiliğin tadında bırakıldığı mükemmel bir postmodern roman.
Acı ÇikolataLaura Esquivel · Can Yayınları · 20213,280 okunma
Amerikan edebiyatı okumaya başlamadıysanız mutlaka Toni Morrison ile başlamalısınız. Bir çocuğun gözünden sarı saç-mavi göz güzellemesi, dünyanın geri kalanına pompalanan Amerikan rüyasının çöküşü ve tüm bu hezeyanların içerisinde bir de toplumsal cinsiyet rolleri 1993’te Nobel Edebiyat ödülü almış bu kitapta sorgulanıyor. Okurken en baştaki çocuk öyküsünün neden gittikçe karmaşık yazıldığı ve bölümlerin neden dört mevsime ayrıldığını sorgulayınız. “Sevilen” ve “Cennet” ile birlikte bu kitap da su gibi akıp gidecek bir Toni Morrison romanı.
En Mavi GözToni Morrison · Sel Yayınları · 20181,984 okunma
Bence edebiyat dahisi diye bir şey varsa Orwell tam olarak bu. Paris ve Londra’da çeşitli işler yaparak hayatta kalmaya çalışan Orwell bu kitapta kendi anılarına yer veriyor. Bunu öyle bir yapıyor ki siz de onunla birlikte bulaşıkçılık yapıyor, mutfağın o sıcaklığını suratınızda hissediyor ve Paris’te tahtakurularıyla dolu o otel odasında Orwell’ın yanıbaşında yatıp kalkıyorsunuz. E bu dahilik değil de nedir? Böyle kitapların tek kötü yanı okumaya bi başladıktan sonra sonra üç günde yazılmış gibi duran sözde “çok satan” kitapları sadece deniz kenarında kumun içinde yuvarlanarak okuyorsunuz :)
Başıma bir şey gelmeyecekse Woolf’u ve temsil ettiği modernist akımın romanlarını pek sevmem. Tekrar eden iç konuşmalar beni bayar ve ortamlarda sürekli Joyce öven Woolf yücelten kimselere de pek katılmam. İlla okuyacaksam da kısa öyküleri tercih ederim Ancak Woolf’un bu deneme niteliğindeki yazıları tarihten bu yana kadınların üretkenliğinin önündeki engelin ne olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Aslında bu kadar basit: Tüm ihtiyacımız biraz kişisel alan yani “kendine ait bir oda”. Kimliğini keşfetme yolculuğunda olan kadınların ve hayatında en az bir kadını seven ve anlamaya çalışan tüm güzel kalpli erkeklerin okuması gereken bir eser.
Kendine Ait Bir OdaVirginia Woolf · Kırmızı Kedi Yayınları · 201938bin okunma
Rus edebiyatı sevenler toplaşın :) Vera ve Lopuhov’un aşkı sizin evliliğe ve ilişkilere bakış açınızı değiştirmeye geliyor. Rus edebiyatı denilince pek de akla gelmeyen Sovyet öncesi dönemde ve sadece 4 ayda yazılmış bu muhteşem eserde üretken evliliklerde birbirini tüketmenin nasıl da azaldığını sayfa sayfa okuyacaksınız. Hele bir yerlerde kıskançlıkla ilgili öyle bir sayfa vardır ki 1862-63 yıllarında yazarın bu denli modern düşüncelere nasıl sahip olduğuna inanamayacaksınız.
Nasıl Yapmalı?Nikolay Gavriloviç Çernişevskiy · Kor Kitap Yayınları · 20191,141 okunma
Gotik roman severlerin bir çırpıda okuyabileceği kız kardeşlik, kadın-erkek dengeleri ve ötekileştirme temalarını işleyen keyifli bir roman. Yer yer anlaşılmayan kısımlar olsa da genel anlamda korku ve tekinsizlik hissini güzel verdiğini düşünüyorum. Ayrıca yaratıcı roman isimlerine güzel bir örnek.