1492 yılında Amerika’nın keşfiyle Batı Hıristiyan Âlemine servet akışının başlaması,daha sonra buharlı motorun keşfiyle Dünya ticaret yollarının değişmesi gibi çeşitli sebeplerle ortaya çıkan kalkınma ve bunun âmili olan Sanayi İnkılabına katılamamak, Osmanlı’da bir geri kalmışlık olarak tezahür etmiştir.Dahil ve hariçten yürütülen sinsi bir propogandanın eseri olarak ortaya çıkan bu durumun bir neticesi olarak Osmanlı cemiyetindeki kadim “üstünlük kompleksi”nin zamanla hacil(aşağı) bir “aşağılık kompleksi”ne tahavvül etmesiyle doğru bir Şark-Garp muhasebesi yapmaya muktedir olamayan bir kısım münevverlerimiz(!) de kendi milli ve dini hüviyetimiz üzerinde gitgide derinleşen bir şüphe doğurmuştur.
Bunlar, Batı’daki teknik ve terakki, batıl Hıristiyanlıkla canhıraş bir mücadele sayesinde gerçekleşebilmiş olduğu halde ilk emri “Oku!” olan ve “İki günü birbirine eşit geçen bir kimseyi hüsranda kabul eden” yüce İslam Dini’ni de, körü körüne taklit hastalığının bir neticesi olarak, mani-i terakki göstermeye başladılar.
Bu durumu, Ziya Paşa:
“İslam imiş pabend-i terakki(Terakkiye ayak bağı,engel)
Evvel yoğ idi işbu rivayet yeni çıktı”
diyerek ne güzel ifade etmiştir.