Bu dünya evini nasıl yürütür Tanrı;
Ay nasıl yükselir, ufaldıkça ufalır,
Her ay nasıl bütünlenir dolunay;
Deniz üstünde niçin bu yeller, Eurus’un getirdiği;
Nereden gelir bulutları yapan tükenmez su;
Günü gelip yıkılacaksa dünya.
Propertius
Sayfa 88 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Bir şeyin gerçek olduğunu hissetmek için o şeyi gözlerimle, kulaklarımla ya da herhangi bir duyumla açık seçik görmek bana yetiyor. Hatta bazen, bir arada bulunamayacak iki şeyi aynı anda hissettiğim de oluyor. Hiçbir önemi yok.
Bu incelemeyi böyle yazmamın nedeni; bu serinin 1. ve 2.cildinin incelemelerini okumadan sadece bu incelemeyi okuyorsanız…ya kitaplardan hiç anlamıyorsunuz, ya da çok çok iyi anlıyorsunuz.
Açıklaması uzun merak ederseniz sebepleri anlatırım…Teoman gibi üzerimde garip bir üşengeçlik var.
Kurgu kendi olağanüstülüğü ile alıp duyumsamaya, beyin’e, algıya ve duyu organlarımıza geldi. Göz anlatımı için ayrı bir teşekkür lazım.
Hoimar Von Ditfurth hakkını vermekle kalmamış, bu ciltte gol üzerine gol atmış.
Bu arada artık bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Hani; ‘O zaman hadi ateistler bunu da açıklasın…’ esprisi var ya…burada ‘o zaman inananlar bunu açıklasın…’ kıvamına dönüyor. Yani bilimsel gerçekliği, şüphe kalmayacak şeklinde kullanımı ile hadiseyi bambaşka bir gerçekliğe açılıyor.
Fakat şunu da söylemem lazım ki, şimdiye kadar okuduklarımla ateistlere ve ateizm’e daha sempati besliyorum demek hatalı olur…(her zamanki takip mesafemdeyim) fakat sempati varsa…(kimse artık o) aklında bir şüphe kalmaz.
Anlatı gerçekten çok ama çok ve çok güzel. Bu sene seri kitapları okumayı kafama koyduğumda ağırlık Bilimkurgu’ydu. Kurgusuz bilim de hiç fena olmadı.
Şu çelişki nasıl açıklanabilir: Kazı çalışmaları sonucu, belirli bir düzende dizilmiş veya belli bir amaca yönelik olarak yontulmuş iki taşa rastlarsak, bunun uzak geçmişte yaşamış insanların ürünü olduğu sonucuna varırız. Bu aynı taşın yanında taş aletten çok daha mükemmel olan insan kafatasına
rastladığımızda ise bunun bilinçli bir varlığın tasarımı olduğunu varsaymıyoruz. Bu öylesine mükemmel kafatası ya da iskeletin kendi kendine veya tesadüfen yani bir aklın veya bilincin müdahalesi olmadan oluştuğunu farz ediyoruz. İnsanın Tanrı'yı inkârı bazen gerçekten de bir kapristen ibaret değil midir?