“İşte size ülkemizin hikâyesi, genç dostlarım, istilacıların biri gitmiş öteki gelmiş,” dedi şoför, sigarasının külünü camdan silkelerken. “Makedonyalilar, Sasaniler, Araplar, Moğollar. Şimdi de Sovyetler. Ama biz şu karşıdaki surlar gibiyiz. Hırpalanmış, dövülmüş, pek bakılacak hali kalmamış, fakat hâla ayakta.
Öyle değil mi, peder?”