Hermotimos hakkında anlatılanlar gibi: Hani ne zaman istese ruhu bedeninden çıkıp yıllarca dışarıda kalır, neşeyle çeşitli ülkelere gidip sonra geri dönermiş, sonunda arkadaşları bu aldatmacaya son vermek için bedenini yakmışlar.
Hercules ile Atlas’ın Konuşması
Hermotimos hakkında anlatılanlar gibi: Hani ne zaman istese ruhu bedeninden çıkıp yıllarca dışarıda kalır, neşeyle çeşitli ülkelere gidip sonra geri dönermiş, sonunda arkadaşları bu aldatmacaya son vermek için bedenini yakmışlar.
Hercules ile Atlas’ın Konuşması
Reklam
bir suskunluğun ortayerinde başlayan şarkılar gibi hani o çok sevildiği halde, dinlenirken hep ağlanılan nedensiz
Sayfa 91 - PDFKitabı okudu
MUSİKÎDE DE ÖLÇÜ ŞERİAT...
Nakşîler’in “ne müsbet ne de menfi” bulmadıkları ve sadece “kendi yollarında bulunmadığı”nı beyân ettikleri musiki, en dikkat edilmesi gereken husus şudur ki, “kabul-red-yahud çekimser” kalınan keyfiyetiyle, “bâtın kahramanları” ve elbette “fıkıh üstünleri” seviyesinde söz konusu değeri edinmiştir; yâni, şu bildiğimiz alelâde hayat seviyesinde Şer’i olarak ne çamlar devrilirken, “kılı kırk yaran” üstün takva ehlinin dünyasından konuşanlarda değil… Her iki dünyada da, asıl, musikî hususunda niyet ve tesirinin ne olduğu noktasındadır; hani bünyenin kendisine yarar ve yaramaz yemek seçimi gibi ve elbette ölçü Şeriat. Musiki için, her iki taraf da delilini getirmiştir…
Sayfa 170 - 171 İBDA YayınlarıKitabı okudu
Lavanta
Bütün şarkıları düşünün, Sizin yüzünüz çıkar ortaya, Konsolun üstünde yelpaze, Yan yana yan yana düşünün ama En derin çizgiler, güzelim, En tatlı anlardan kalma... Değme acı baş edemez
Hani bazı insanlar vardır, iyilik edersin. Bir edersin, iki edersin, üç edersin. Sonra edemeyecek hale gelirsin de elinden bir şey yapmak gelmez. O zaman bir de bakarsın ki, karşındaki sana düşman kesilmiştir. Hepimiz öyleyiz işte. Bütün iyilikleri, bütün dostlukları, tulumba gibi emeriz. Sonra dostluklar, iyilikler de kuyular misali kurur. İşte o zaman başlar pandomina, kocaman dedikodu.
Reklam
Basit çocuk ruhunda derinden derine bir şeyler değişiyordu: Hayata dair, hani içinde hepimizin bazen kederli, bazen neşeli köleler olduğumuz hayata dair, bazı gerçekleri kavramaya başladığını hissediyordu.
Sayfa 235 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Bu fenâ mülküne ibretle nazar kıl, ey cân! Gafleti eyle hebâ, hâli değildir meydan. Hani Sultan Süleyman, hani İskender Han? Sâdhezâr ömrü sürûr ile geçirsen bir an. Ne güle, bülbüle bâki, â gözüm bâğ-ı cihân, Kime yâr oldu, muradınca felek-i devr-i zaman. Tamah ve hırsa uyup nefs ile makhûr olma, Rahatın zâil olur, nâm-ı meşhur olma! Sohbet-i ârif-i billaha eriş, dûr olma, Saltanat-ı mesned-i dünya ile mağrur olma! Zevk-i dünyaya firîb olmadılar ehl-i kemâl Bildiler hâsılı hep zıllu huve'l lu'bu hayâl, Zevke teşbihi cihanın hele rüyâya misâl, Dâmen-i aşkı tutup buldu kamu kurb u visâl.
Uğradığın haksızlığı dillendirememek nasıl bir şey biliyor musun? Hani böyle rüyada bağırırsın, çağırırsın da sesin çıkmaz ya, hani bir yerlerin kesilir, yanar da, canının acısını çocuklarına duyurmamak için dudaklarını ısırırsın ya, onun gibi işte.
Şu insanların görüşünden daha aptalca bir şey olabilir mi, hani şu kendi basiretiyle övünenlerin? Daha iyi yaşayabilmek için sürekli bir şeyle meşguller, yaşamlarını harcayarak yaşam inşa ediyorlar.
Reklam
Ve final! Astık gitti!
İdam sırası Şeyh Sait'e gelmişti. Gömleği giydirdiler. Sesini çıkarmadı. Kabullenmiş bir hali vardı. Sehpaya doğru sakin ilerledi. Bir dua okuyordu. Sandalyenin üstüne çıkarıldı. İlmik boğazına geçirildi. Bir tekme. Kadınlar haykırdılar: "- Kahrol!" Kahrolmuştu. Kahrolmuştu ve hiçbir şey olmamıştı. Oysa, Diyarbakır'ın yarısı o gece evinde değil, dışarda yatıyordu. Bir efsane şehirde dolaştırılmıştı: Şeyh Sait asılırken zelzele olacaktı. İdam sahasındaki halkın içinden bir alkış daha kopdu. Bir kadın bağırdı: " - Hani, alçağın kerameti? İpi bile kopmadı.." Diyarbakır'ın üzerine yeni bir gün doğuyordu. Türkiye'nin üzerine yeni bir gün doğuyordu. Gericiliğin başı ezilmişti. 1925'te. Ama onu hortlatma çabalarının sonu gelmiş miydi ki?
Sayfa 159 - İkinci Bölüm: Size Şeyhleri Takdim Ederim | VIII - Sabaha Karşı, 47 SehpaKitabı okudu
Dünyada en şaşılacak mûcize, aşkın yüzde yüz menfî olan bir cephe karşısında bile ümîdi büsbütün kaybetmemesidir. Bir âşıka hakîkatin acılığından, felâketlerin olduğu gibi kabul edilmesi zarûretinden bahsetmeyiniz.O dâima şuurunun kuytu bir köşesinde teselliler yaratır, der ki:"O da beni seviyordu;fakat filan falan sebepten söyleyemedi, gizledi. Bir defa benimle nasıl göz göze gelmişti. Hani bir gün de elimi sıkarken..."
14.
O, hep bildiğin, tanıdığın; ama hiç karşılaşmadığın-karşılaşamayacağını sandığındır. Şimdi bütün "bilgi" yörüngen değişecek; artık bambaşka yataklardan akacak, "düşünce" ırmağın. Oysa, hep ona göre ayarlamıştın kendini-ama, başka gezegenlerle, başka nehirlerle... Yepyeni bir gelecek haritası çizeceksin şimdi bugüne dek yaşadıklarının ötesine geçen; ötelerde bir yerlerde yeni yerlere götüren yeni yollar belirleyen bir harita: kendine doğru artık yokoluş olarak dokunmayan; varoluş yerlerini de -yeniden- belirleyen bir harita... Evrenin ve dünyan -gökyüzün ve yeryüzün- değişecek, artık, şimdi, işte!
Sayfa 36 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Yaşam, insanlara affetmeyi de öğretiyor,ölümü kanıksamayı da!ölüm!soğuk, antipatik,,siyah renkli sözcük.Ne çok ölüm yaşıyor insan hayatı boyunca.Benim yaşlarıma gelindiğinde,ölüm de artık,kişiyi adım adım takip eden sadık bir köpek gibi,yakına geliyor.Gölge gibi,hemen oracıkta,yanı başımda...Gençliğimde beni ürperten,korkutan ölüme şimdi,sevecenlikle bakıyorum;hani neredeyse elimi uzatıp okşayacağım onu.Ama henüz değil...Biraz daha bekle ölüm..
Sayfa 56
Hani bazı filmlerde olur, adam masumdur ama bunu yalnız seyirci bilir, asıl bilmesi gereken bilmez.. bütün hayatım boyunca böyle bir durumda yaşadım ben.
Sayfa 107 - İZ yayınları
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.