1999 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’nü almış, Türk edebiyatının en iyi yüz romanından biri olarak gösterilen bir eser.
Yeri gelmişken söyleyeyim: Ben kitapların giriş cümleleri konusunda çok titizimdir, zira kitabın geneli için çok önemli bir ipucu olduğunu düşünürüm. Bu kitapta da yazar harika bir giriş yapıyor: "Beni en çok suçtan arınmışlığım tedirgin ediyor. Uzunca bir süredir, ruhumun derinliklerinde bütün şiddetiyle hissediyorum bunu." Öte yandan bir mesajı olmayan kitapları okuyamıyorum. Ayrıca bir romanda olay örgüsünün, kitabın cazibesini mutlaka artırdığı/azalttığı kanaatindeyim.
Hasan Ali Topbaş, kitap boyunca büyülü âlemlerde dolaşıyor, La Fontaine'den giriyor Binbir Gece Masalları'ndan çıkıyor, Don Kişot'tan bahsediyor, Dava’ya (Gregor Samsa'ya) göndermeler yapıyor. Ama son bölüme kadar ben ne anlattığını anlayamadım açıkçası. Okunacaksa ne anlattığından ziyade nasıl anlattığı için okunmalı. Müthiş bir dil kullanmış. Kafkavâri bir kitap olmuş.
Açıkçası bana hiç hitap etmeyen bir kitap. Şüphesiz, bunca insan takdir ederken ben beğenmiyorsam bir hikmeti vardır, kusur bendedir. Demek ki neymiş? Kitabın giriş cümlesine çok da kanmamak lazımmış:)
Şöyle de güzel bir pasaj var ama: "’Hayat nedir?’ diye sorarsan, bilmiyorum evlat; sormazsan biliyorum..." (Haraptarlı Nafi)