Buna artık bir dur demek lazım! Ben size ne zamandır söylüyorum! Bu işe bir dur demek lazım! Ben ne zaman konuşsam, Boka sürekli suratını ekşitiyor. Halbuki eğer bir şey yapmazsak sonunda bize dayak da atacak bunlar.
Dâvâ, yeni ideolojik düşmanları ortaya çıkarmaktı. Bu düşmanlar olmasa sosyalizm de düşünülemezdi çünkü onlar olmayınca sosyalizm de dağılır çöker, kitlelerin bilincinde kuruyup giderdi. İşte bunun için her zaman savaş verilecek maskesi düşürelecek, yok edilecek biri olmalıydı.
Suçsuz olduğu anlaşılıp onu serbest bıraktıkları zaman uğradığı bütün haksızlıkları unutmaya hazırdı. Yeter ki onu evine yollasınlardı. O zaman çocuklarına, ailesine, Sarı-Özek'teki o küçük aktarma istasyonuna koşarak, uçarak gidecekti.
Herkesin başı dertte, herkes can derdinde iken bir insan kendi canlarını feda ederken, başka birilerinin yan gelip yatmaları mı gerekirdi? Bir insanın bu kadar alçalabileceğini aklım almıyordu.
Bir savaşın haklısı, galibi olabilmek için, sonuna kadar savaşmak ve yenmekten başka çare olmadığını ben işte o zaman anladım. Ya savaşacak yenecektik ya da ölecektik.
İyi ve kötü günlerde beraber olacağız, mutluluğu da, felaketi de paylaşmasını bileceğiz. Her şey yolundayken biz de halimizden memnunduk, şimdi bir felaketle karşı karşıya isek herkes kendi başının çaresine baksın diyemeyiz ya. Bu hiç de dürüst bir şey olmaz.
Gerçek mutluluk, yavaş yavaş azar azar gelir ve bu bizim hayata bakış açımızla, çevremizle, çevremizdekilere karşı davranışımızla doğrudan doğruya ilgili ve orantılıdır. Mutluluk, birbirini tamamlayan ufak tefek şeylerin birikmesinden doğuyor.
İşte sen, işte millet. Yüz bin pangunot vermişler sana. Sen de onlara milletin kanını verdin. Adam milletini yüz bine satar mı? Yüz bin lira batsın? Bir çocuğun kara gözlerine değer mi yüz bin? Bir milyon, on milyon?..