İnsanların kim oldukları sade adlarından mı anlaşılır sanıyorsun? Bakışlarından,
yürüyüşlerinden, konuşma biçimlerinden de anlaşılır. Daha sen içeriye girer
girmez, bilgili bir adam olduğunu, şana da şerefe de yabancı olmadığını, ama aynı
zamanda ünü de unvanı da önemsemediğini, yolunu sormadan bulanlardan olduğunu
anladım. Admı söyler söylemez iyice emin oldum. Ben, tek bir Nişapurlu Ömer
bilirim.
— Beni etkilemeye çalışıyorsan, başardın. Ya sen kimsin?
— Sana adımı söyledim ama bir şey ifade etmedi. Ben, Kum'lu Hasan Sabbah'ım.
Hiçbir şeyle övünmüyorum ancak onyedi yaşımdayken din, felsefe, tarih ve
yıldızlar hakkında ne varsa okudum.
— Her şeyi okumak asla olası değildir. Her gün öğrenilecek
nice yeni şeyler vardır.
— Sına beni.
Ömer, oyun oynar gibi, karşısındakine bir kaç soru sordu. Eflatun, Euklides,
Porphyrios, Ptolemaios, Dioscorides, Galenos ve İbn-i Sina hakkında. Sonra
Şeriatın yorumlanması konusunda. Arkadaşının yanıtı her seferinde doğru, kesin
ve kusursuzdu. Gün ağarırken, ne biri ne de diğeri uyumuştu. Vaktin nasıl geçtiğini
anlamamışlardı. Hasan sevinçliydi, Ömer ise etkilenmişti.
— Bunca şey bilene bugüne kadar rastlamadım, diye itiraf etti. Tüm bu birikimle
ne yapmak niyetindesin?
Hasan önce sitemle, ruhunun derinliklerinden bir sırrı çalmışlarcasına baktı,
hemen sonra gevşedi, gözlerini yere indirerek:
— Nizamülmülk'ün yanma gitmek istiyorum, dedi. Belki bana vereceği bir iş vardır.