Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kurumuş boğazım Bekliyorlar yol ağzında onlar Bir gün beni sorarlarsa suscan Elin kanlı çünkü abi demir kapı bundan Ne özlemi hasret suçun doğasında varsa Yoksulun merhameti gasp Elinde saz Hep beklemiş gözlerinde yaş
Cavid Beyin çektiği cefa
Cavid Bey, cezaevinde bulunduğu dönem içinde eşi Aliyye Hanım’a her gün mektup yazmış ve yaşadıklarını anlatmıştı. Satırlarında kimi zaman hasret, kimi zaman da şikâyet vardı. 34’ncü mektubu oğlu Osman’a olan özlemini dile getiren satırlarla doluydu: “... Yemekleri yine hafif yiyorum. Dün peynirsiz bir makarna ile kuzu külbastı... Pek az. Osman’ın
Reklam
·
Puan vermedi
Zannediyorum bu kitabı bana Lütfü Ağabeyin kendisi 2013'te Hasret Kitabevinde hediye etmişti... Lütfü ağabey Necip Fazıl'la muhabbet etmiş, Cemil Meriçle oturup kalkmış, Peyami Safa ile görüşmüş bir insandı. Benim Peyami Safa'ya aşk derecesinde bağlı olduğumu görünce "Peyami yalnızca iyi bir gazeteci idi." dedi. Zamanla fikirlerim değişti mi? Peyami özelinde hayır fakat Cemil Meriç ve Necip Fazıl konusunda artık 20 yaşındaki düşüncelerimi taşımıyorum. Bu kitapta da Lütfü Ağabey Necip Fazıl'ın hükmü altına almaya çalıştığı ordulardan bahsediyor. Kimlerden müteşekkil o ordular? Evvela Ülkücüler sonra da Akıncılar. Necip Fazıl bu iki grubu birleştirmeye çalışıyordu fakat Mustafa Bilgi'nin öldürülmesi ile bu birleşme hiç gerçekleşmedi. Daha sonra İran İslam Devrimine kendini kaptıran Anadolulu Kürt gençlerden Metin Yüksel'in öldürülmesi olayı bardağı taşıran son damla oldu. Necip Fazıl Ülkücülerin Aksiyoner tarafını takdir ediyor fakat fikir bakımından geride olduklarını düşünüyordu. Haksız da sayılmaz. Ülkücüler bugün eskisinden daha beter bir halde ancak Akıncılar diye bir grup kalmadı desek yeridir. Lütfü ağabey bu iki grupla da haşır neşir olduğu için düzgün bir eser ortaya koymuş. Okuyunuz....
Ordusunu Arayan Kumandan
Ordusunu Arayan KumandanLütfü Şehsuvaroğlu · Elips Kitap · 20128 okunma
Bayramlara Hasret Kaldık Uzun süredir gerçekten bayram nedir, nasıl yaşanır unutmuşuz ümmetçe. Hemen her bayram Müslümanları acıya boğan saldırılarla karşılaşıyoruz. İslam coğrafyasının her yanında kan gövdeyi götürüyor, zulümler işkenceler hızını kesmiyor. Filistin ve Gazze yüz yıldan fazladır kanayan yaramız, bitmeyen çilemiz. Doğu
105 syf.
9/10 puan verdi
·
7 günde okudu
yaşayarak yaşatmanın önemi üzerine
kahverenginin hükmü altına girmiş, yeşilin varlığını unutmuş, mavinin serinliğine hasret, ölmüş bir köy.. ama önemi yok. asıl mesele ölmüş bir köy değil asıl mesele yaşayan bir adam, onun kör köpeği ve bir mısır fidesi. bu üç can, ölmüş bir köyün içinde yaşamın ta kendisini temsil ediyor. insanı, hayvanı ve doğayı. köyde kalmış son birkaç adam köyü terk ederken yaşlı adama sorar "sen neden bizimle gelmiyorsun" diye. yaşlı adam da "ekecek mısır tohumum var" diye ekler. yaşlı adama o bir tane mısır tohumu mu seni yaşatacak derler. ama mesele hiçbir zaman tek bir mısır tohumu olmamıştır. mesele hiçbir zaman kişinin hayatını kurtarması da olmamıştır. mesele yaşayarak yaşatma, 1'leri 7 etmek olmuştur.
Günler Aylar Yıllar
Günler Aylar YıllarYan Lianke · Jaguar Kitap · 20204,359 okunma
.. zihnimde sadece sualler var. günler geçip giderken biriken tek şey bu sualler zannedersem ve belki biraz da şu solgun sahifeler. peki, peki ya mesafeler ve onların rakamlarla doldurduğu yollar ve ona tekabül eden onca zaman, onlar da birikiyor mu yurdanur? bir adları var mı? aramızdaki koca boşluğun bir adı var mı mesela? mesafe ya da hasret değil, demek istediğim. bir haftaya ya da o birkaç bin kilometreyi katettikten sonrasından bahsediyorum; sımsıkı sarıldığımızda bile aramızda kalan, ikimizi bir ve aynı zamanda ayrı kılan o tuhaf boşluğun bir adı var mı? ya da akşamüstü üstümüze serpilen birkaç tutam hüznün ve tebessümün hükmü var mı bu hoyrat çölün ortasında? ya da sadece ben... ben var mıyım yurdanur? .
Reklam
İtiraf dilekçesi
(Dinlemek için: youtube.com/watch?v=u2k_50T... ) Şimdi yalan çıkmanın utancını terliyorum Ortalık olabildiğince bir kör-duman. Ben kendi dumanımda boğulurken Beyaz ve siyah atlarını koşturmuş zaman; Ihlamurlar çiçek açmış Rüzgâr ıhlamurların türküsünü söylüyor Çıkıp bir yelkende oturmam mümkün değil Utancımın terleri kurumadan
“Zihnimde sadece sualler var. Günler geçip giderken biriken tek şey bu sualler zannedersem ve belki biraz da şu solgun sahifeler. Peki, peki ya mesafeler ve onların rakamlarla doldurduğu yollar ve ona tekabül eden onca zaman, onlar da birikiyor mu Yurdanur? Bir adları var mı? Aramızdaki koca boşluğun bir adı var mı mesela? Mesafe ya da hasret değil, demek istediğim. Bir haftayı ya da o birkaç bin kilometreyi katettikten sonrasından bahsediyorum; sımsıkı sarıldığımızda bile aramızda kalan, ikimizi bir ve aynı zamanda ayrı kılan o tuhaf boşluğun bir adı var mı? Ya da akşamüstü üstümüze serpilen birkaç tutam hüznün ve tebessümün hükmü var mı bu hoyrat çölün ortasında?”
Sayfa 325Kitabı okudu
"Şeytanın Hükmü Ne gündüzümüz belli Ne gecemiz belli.. Ay bile geceye sessiz kalmışken Gündüzün akıbeti Gecenin renginden belli. Ne dost belli Ne düşman belli Ay bile güneşe hasret kalmışken Gecenin akıbeti Güneşin kanayan renginden belli. Velhasıl ne söz belli Ne de öz belli! Toprak bile bedene hasret kalmışken Ruhun akıbeti, Şeytanın hükmünden belli."
Geri16
104 öğeden 91 ile 104 arasındakiler gösteriliyor.