Raci, dindar ve çok iyi kalpli bir annenin eksiksiz özeniyle geçen çocukluğuna, mükemmel bir tahsil görmesine rağmen yine de kuşku denilen canavara esir olur. Kalben tasdik ettiğine aklen ikna olmaz, aklen bulduğuna kalben razı olmaz. Ne inkar edebilir tümden ne de kalbi mutmain.
Her şeyin üstünde olan o gücü arar, okur, araştırır ama bulamayıp sarhoşluk ve boş vermişliğe sığınır.
Raci, zanlar deryasında çırpınıp dururken, varoluş kaygılarıyla çalkantılı bir ruh hali içindeyken, mahallenin mezarlığında, eski püskü, yamalı, ayna parçaları yapıştırılmış kıyafetiyle bir meczubu andıran Aynalı Baba'yla tanışır. İkisi de hep bu karşılaşmayı beklemiştir sanki.
Aynalı Baba ney üfler, gazel okur. Raci kahvesini içerken kendinden geçerek hülyalara dalar. Hakikatin peşinde, geçmiş ve gelecek zamanlara, mekanlara doğru manevi bir yolculuk başlar. Yaratılmış alemleri seyre çıkar.
İlk yolculuk Buda'yla Hiçlik Tepesi'nedir. Buraya ancak kalbinde bir arzu, emel taşımayanlar, kendine hakim olabilenler çıkar. İkinci gün, Zerdüşt'ün huzuruna çıkar. İkilik meydanında savaş vardır; nur ve karanlık, iyi ve kötü, nifak ve muhabbet, Hürmüz ve Ehrimen, gazap ve hikmet arasında mücadele vardır.
Aynalı'nın çaldığı neyin hüzünlü iniltilerini dinleyip hayal alemlerine dalarak dokuz gün geçirir Raci.
A'mak-ı Hayal, tasavvufi, felsefi, mistik bir kitap. Bir arayış, oluş, aslına dönüş hikayesi. Ruhun tekamül yolculuğu.