Günün perdesi yavaşça indiği vakitlerde, bedenim yorgunluğun ağırlığı altında kırılıyor, adeta bir deniz feneri gibi yıpranmış. Ruhumun derinliklerinde bir ağırlık hissediyorum, sanki bin yılın hikayesi sırtımda bir yük gibi. Gözlerimi kapatıp geçmişin derinliklerine yolculuk yapıyorum, o günlerin sımsıcak dokusuna dönüyorum; ruhumun hafiflediği günler.
Eski günlerin neşesi ve coşkusu, şimdi uzaklarda, yalnızca hatıraların yansıttığı bir rüya gibi. Zamanın kolları içinde, yaşamın acı gerçekleri adım adım beni sardı, ruhumun derinliklerine kadar nüfuz etti. Her hayal kırıklığı, her başarısızlık, her acı, ruhumu biraz daha yordu, biraz daha ağırlaştırdı.
Fakat hayat, hiç durmaz. Hayatın tekerlekleri, durakladığımızda bile dönmeye devam eder. Yorgunluk beni altında ezse de, hayata devam etmek zorundayım. Belki de bu, yaşamanın ta kendisidir; yorgunlukla baş başa kalsam da, yılmadan yol almak.
Her sabah, güneş yeniden doğar ve dünya dönmeye devam eder. Her sabah, ben de yeniden ayaklanırım, içimdeki umutla. Her düşüş, bir sonraki adım için bir ders, bir fırsat getirir. Her yorgunluk, içimdeki gücü daha da artırır.
Belki de hayat, bu döngüdür. Düşmek ve yeniden ayağa kalkmak, yorgun düşmek ve tekrar yola devam etmek... Belki de asıl güç, bu döngüyü kabullenmek ve yorgunlukla bile devam etmekte yatar. Belki de asıl zafer, her düşüşte, her yorgunlukta, pes etmemektir.
Ve işte bu yüzden, bedenim yorgunluktan kırılsa da, ruhumun ateşi asla sönmez. Çünkü hayat, bu döngünün içinde gizlidir. Her zorluk, her yorgunlukta, yeniden ayağa kalkmak cesaret ister. Ve ben, bu cesareti taşıyanlardan biriyim...
Astrea
eceYarens 🖊️