Hayat, demiş Gabriel Tarde, yararsızlıktan geçerek imkânsızı aramaktır; Ömer Hayyam da olsa böyle söylerdi. Acem bilgenin içkiye kendini vermekte ısrar etmesinin nedeni budur. İç, iç! Pratik felsefesi böyle özetlenebilir. Neşesine neşe katmak için, neşe neşeye daha çok benzesin diye içen, ehlikeyif bir ayyaştan bahsetmiyoruz. Unutmak ve belki biraz daha az kendi olmak amacıyla içen, kırgın bir ayyaş da değildir Hayyam. O şaraba neşeyi, eylemi ve aşkı katandır; Ömer Hayyam’da en ufak bir enerji işareti, en ufak bir aşk cümlesi geçmediğini de gözden kaçırmayalım. Rubaiyat’ta incecik siluetiyle (nadiren de olsa) zuhur eden küçük Saki kesinlikle salt “şarap sunan genç kız” değildir. Şair, tıpkı bir şarap testisinin narinliğine vurulurcasına vurulmuştur onun endamına. Sonuç olarak Ömer Hayyam’ın pratik felsefesi, haz arayışının dibe vuracağı kadar silikleşmiş, dingin bir Epikürcülüğe varır. Gülleri seyretsin, şarap içsin, ona yeter. Hafif bir meltem, havadan sudan bir sohbet, bir testi şarap, üç beş çiçek – Acem bilgenin en önemli arzu nesneleri bundan ibarettir işte, hepsi bu. Aşk insanı kışkırtır ve yorar, eylem dağıtır ve başarısızlığa götürür, kimse bilmeyi bilmez ve düşünmek her şeyi donuklaştırır. İşte bu yüzden kendi içimizdeki arzulardan ve umutlardan, faydasız dünyayı açıklama iddiasından veya aptalca onu iyileştirmeyi, yönetmeyi amaçlamaktan vazgeçsek daha iyi olur. Her şey hiçtir ya da Yunan Antolojisi’nde yazdığı gibi “her şey akılsızlıktan gelir”, üstelik bir Yunan, yani akılcı biridir bunu bize söyleyen.