Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Zeynep Hazal Çelik

Yapacak, duyacak, görecek hiçbir şey yoktu, her yerde ve sürekli hiçlikle çevriliydi insan, boyuttan ve zamandan tümüyle yoksun boşlukla. Bir aşağı bir yukarı yürürdü insan, düşünceleri de onunla birlikte bir aşağı bir yukarı yürüyüp dururdu. Ama ne kadar soyut görünürlerse görünsünler, düşünceler de bir dayanak noktasına gereksinim duyarlar, yoksa kendi çevrelerinde anlamsızca dönmeye başlarlar; onlar da hiçliğe katlanamaz. İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız. Yalnız.
Reklam
Ağaçları dinlemeyi öğrenen, ağaç olmayı arzulamaz artık. Kendisi dışında başka bir şey olmayı arzulamaz. Yurt budur. Mutluluk budur.
Orası ya da şurası değildir yurdun. Yurt ya içindedir ya da hiçbir yerde.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Üzgün olduğumuzda ve hayata katlanamadığımızda bir ağaç şöyle konuşabilir bizimle: Sus! Bak bana! Yaşamak kolay değil, yaşamak zor değil.
"Şimdi anladın," demişti bana son günlerinin birinde. "Bu bir soru mu?" diye sormuştum. "Hayır, bir onaylama." "Neyi anladım?" "En basit şeyi, sevginin ne olduğunu." "Peki, nedir?" "Sevgi özendir."
Reklam
Şimdi artık içimde eylem değil, durgunluk vardı. Durgun ve korunmasızdım. Artık koca adam olma yaşına gelmiştim ve dünyaya henüz gelmiş bir bebekle aynı koşullardaydım. Ardımda kalan tüm yılların bende kabul bağladığını hissediyordum, çok uzun süre bakımsızca suda kalan bir sandal gibiydim. Palamarını kopartmaya ve sulara açılmaya da karar verebilirdim, tekneyi karaya çekip açık denizlere açılmasını sağlayacak şekilde kazıyıp boyamaya da. Evde beni bekleyen yoktu, yaşantım yalnızca benim yüreğimdeydi, başka kimsenin değil.
Yeniden doğarsam, ilk andan başlayarak rahatsızlık vereceğim. Yaşamı sana sonradan zor kılacak insanlara, onu kolaylaştırmanın hiçbir nedeni yok.
En büyük ve korkunç karşıtlık şudur ki, insanlar her şeyden çok farklı olmaktan korkarlar ve buna karşın dünyaya çocuk getirmeyi sürdürürler. Ama bir evlat, eşyanın yasasıyla, her zaman farklı bir şeydir. Ve bu da kendi çorbana kattığın zehirdir.
Anne babaların çocuklarına gerçekten verebileceği tek şey ufak tefek bilgilerdir: tırnak böyle kesilir, gerçek bir kucaklaşmanın sıcaklığı budur, saçtaki düğümler böyle açılır, seni işte böyle seviyorum. Ve bunun karşılığında çocuklar anne babalarına daha soyut ama aynı zamanda daha büyük, daha kalıcı bir şey, onlara hayatı açıklamaya çalışabilmeleri, bir zamanlar James Baldwin'in yazdığı üzere hayatı "kabullenerek ve hınç duymadan" ama aynı zamanda bir parça öfke ve katılıkla aktarabilmeleri için onlar namına hayata dört elle sarılma, hayatı anlama arzusuna benzer bir şey verirler. Çocuklar anne babalarını belli bir nabız, bir bakış, bir ritim aramaya, hikayeyi en doğru şekilde anlatmanın yolunu aramaya mecbur bırakırlar; hikayelerin hiçbir şeyi düzeltmediğini ya da kimseyi kurtarmadığını ancak belki dünyayı daha karmaşık fakat aynı zamanda daha çekilir bir yere dönüştürdüğünü bile bile hem de. Ve bazen, sadece bazen, daha güzel bir yere. Hikayeler geleceği geçmişten çıkarmanın bir yoludur, geriye dönüp baktığınızda bir şeyleri anlamanın tek yoludur.
Sayfa 228Kitabı okudu
Radyoyu kapatıp arka koltukta oynayan iki çocuğumuzu dinlemeye koyuluyorum. Oyunları daha canlı, daha karmaşık, daha inandırıcı artık. Çocuklar içinde bulundukları ortamı yavaşça, sessizce değiştirir. Yetişkinlerden daha geçirgendir onlar, karmaşık iç dünyaları durmaksızın dışarı sızar, gerçek ve katı olan her şeyi kendilerinin hayaletvari versiyonlarına dönüştürür. Belki bir çocuk, tek başına, kendi kendine çevresindeki yetişkinlerin idame ettiği ve tutunduğu dünyayı değiştiremez. Ama o dünyanın normalliğini bozmak, pençesini yırtmak, her şeyin kendi farklı iç ışıklarıyla parlamasını sağlamak için iki çocuk yeterlidir.
Sayfa 220Kitabı okudu
Reklam
Şimdi geriye dönüp baktığımda tek gördüğüm defalarca tekerrür eden, yeniden canlandırılan, yeniden yorumlanan tarihin karmaşası; tek gördüğüm, güneşin etrafında döndüğü sırada küt küt atan boku yemiş kalbiyle hep tökezleyen, saçmalayıp duran dünya. Ve tüm bunların ortasında kabileler, aileler, insanlar, bin parçaya bölünen tüm güzel şeyler, enkaz, toz, silinti.
Sayfa 180Kitabı okudu
Otobanlar boyunca gök gürültülü fırtınalarda yol alırken sessizce kahve içen ya da çocuklarla konuşan kocam vardı. Bazen tüm bunların sona ermesi ve ondan mümkün olabildiğince uzaklaşma temennim vardı. Bazense, bir anda fikrini değiştirmesini, bana yaz sonunda bizimle New York'a döneceğini söylemesini ya da benden kendisiyle ve oğlanla kalmamı istemesini, benim ve kızın gitmesine izin veremeyeceğini belirtmesini umarak onun peşine takılma arzum
Sayfa 179Kitabı okudu
Üçü suya kadar yarışıyor ve ben güneşte oturuyor, kendi kendimin hayaleti gibi onları uzaktan izliyorum.
Sayfa 179Kitabı okudu
Yankı envanterinin Geronimo, Cochise ve diğer Apaçilerin "hayaletleriyle" ilgili olduğunu söylediğinde bunca zamandır ne kastettiğini anlamamıştım. Ama bugün onu elinde boom mikrofonu, peşinde Porta Brace'i yüklenmiş, babasının hiç de hafif olmayan alet edevatının ağırlığıyla omzunu azıcık yukarı kaldırmış oğlanla mezarlıkta sabırla dolaşırken, kulaklarında devasa kulaklıklarla dalları yalayan rüzgarın sesini, böceklerin vızıltısını ve bilhassa da kuşların çıkardığı o tuhaf, türlü türlü sesleri yakalamaya çalışırken gördüğümde sanıyorum nihayet anlamaya başladım. Sanıyorum niyeti geçmişte, bir zamanlar Geronimo ve diğer Apaçilerin hareket ettiği, yürüdüğü, konuştuğu, şarkı söylediği kimi mekânlarda şu anda, şimdiki zamanda dolaşan sesleri kaydetmek. Şu anki yokluklarına rağmen hâlâ akseden yankılarını toplayarak bir şekilde dünyadaki geçmiş varlıklarını yakalamaya ve duyulur kılmaya çalışıyor. Geronimo'nun gömülü olduğu mezarlıkta bir rüzgar estiğinde o kuş ve o dallar bir haritanın, işitsel peyzajın, bir zamanlar Geronimo'nun olduğu bir bölgesini aydınlatıyor. Yankı envanteri yitip giden sesler toplamı değil, -zaten imkanı yok böyle bir şeyin- kayıt anında mevcut olan ve dinlediğimizde bize yitip gidenleri anımsatan seslerin toplamı.
Sayfa 175Kitabı okudu
Arabanın içini çocuk nefesinin sıcaklığıyla dolduruyor ve arka koltuktan bize sesleniyor -bana Bob Dylan'ın son dönem, Hristiyan olduktan sonraki kimi şarkı sözlerini anımsatan uzun, anlaşılmaz hikayeler anlatıyor. Sonra, pat diye belki de yaşamaktan bitap düşüp susuyor, camdan dışarı bakıyor, tek kelime etmiyor. Kim bilir belki de dünyayla sessizce buluştukları o upuzun anlarda bizden uzaklaşmaya, yavaş yavaş anlaşılmaz olmaya başlıyordur çocuklarımız. Küçük bir kız olmayı bırakma diye geçiriyorum içimden ama dillendirmiyorum. Camdan dışarı bakıp esniyor. Ne düşündüğünü, neyi bildiğini, neyi bilmediğini bilmiyorum. Bizim gördüğümüz dünyayı mı görüyor, bilmiyorum. Güneş batıyor ve vahşileşmiş, neredeyse kameri bir hal almış Oklahoma manzarası alabildiğine uzanıyor önümüzde. Kendini hep koru bu anlamsız, bu boktan dünyadan demek istiyorum ona, başparmağınla ört üstünü.
Sayfa 173Kitabı okudu
64 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.