Allah suretlenmiş bir cisim, sayılı ve sınırlı bir cevher de değildir. Allah, hiç bir cisme ne takdirde ve ne taksimde benzemez. Cevher olmadığı gibi, cevherlerin merkezi de değildir. Araz olmadığı gibi ârazların bulunacağı mahal da değildir. O, hiç bir mevcuda benzemediği gibi, hiç bir mevcud da ona benzemez. İşte âyet:
"O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi cinsinizden çiftler yapmıştır. Davarlardan da çiftler... Sizi bu tarzda yaratıp üretiyor. Onun misli gibi hiçbir şey yoktur. O, Semi (işitici)dir, Basîr (Görücü)dür." (Şûra: 11)
Hiçbir şey onun benzeri olamaz. O da hiç bir şeyin benzeri değildir. Onu, miktar hududlandırmaz. Kıtalar, yer ve gökler onu içine alamaz, cihetler de onu kaplayamaz. O, söylediği veçhile, Arşın üzerine istiva etmiştir. "Arşın üzerinde istiva etmekten hangi mânayı irade ediyorsa, o mana ile istiva etmiştir. Arş ile temas etmek, üzerinde istikrar bulmak, mekânlaşmak, oraya vâki olmak ve başka yere intikal etmek gibi hadiselerin ve sonradan yaradılanların vasıflarından münezzeh ve uzaktır. Zira Arş, yaratılmış olmak hasebiyle onun azametini taşıyamaz. Belki o, Arş'ı da, Arşı taşıyan melekleri de kudretinin lütfuyla taşımaktadır. Bütün bunlar onun kudret kabzasında makbul ve zelildir. O Arş'ın, göğün, tâ yerin en alt tabakasına kadar her şey'in de üstündedir. Fakat bu öyle bir keyfiyettir ki, onu yerden ve yerin en alt tabakasından uzaklaştırmaz, Arş'a ve göklere yaklaştırmaz. Yani ondan uzaklaştırıklık ne de yakınlıkta herhangi bir tesir göstermez. Belki o, derecesi Arşdan ve göklerden yüce olan bir Allah'dır.