Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.27
Elif Sena Öztürk
Elif Sena Öztürk
@herkitapbirkitap
•Aslında her kitap tek bir kitabı anlamak için yazılmıştır.
Türkçe Öğretmenliği
85 okur puanı
Ocak 2021 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Zeze
Biliyorsunuz ki bu serinin ilk iki kitabını sizlerle paylaşmıştım. Zeze’yi sevmeyen onu benimseyemenler illaki olacaktır fakat ben size sevdirmek için elimden geleni yapıyorum. 😊
Fakat serideki bu kitap diğer kitaplar gibi ne yoğun ne de akıcı. Belki bu durum sizi olumsuz etkileyebilir.
Zeze artık büyüdü arkadaşlar. Kocaman adam oldu. Ailesiyle arasındaki duygusal bağ da bu zaman içerisinde kuvvetlendi.
Tabi ki her genç gibi Zeze de özgürlüğünü arayan, sorgulayan bir yapıya büründü. Aşk ile tanıştı. Daha doğrusu karşına çıkan duygunun aşk olup olmadığını sorguladı…
Siz de seriye başlayıp bu kitabın sonuna geldiğinizde, gözünüzün önünde büyüyen Zeze’yi uğurlamak zorunda kalacaksınız.
İnsancıklar “ Zavallı, Yoksul İnsanlar” / Dostoyevski
Dostoyevski’nin kitaplarını peş peşe okumaya devam ediyorum. Bu kitap yazarın 25 yaşında yazdığı ilk romanı.
Ruh tahlillerine ve betimlemelerine hayran olduğumdan tabii ki de bu kitabı çok sevdim. Empati anlayışınızı geliştirmek isterseniz, Dostoyevski okumanız bence şarttır.
Kitabımıza dönersek; hikâyeyi mektuplar üzerinden okuyoruz. Gençk bir kız olan Varvara ve yaşlı bir adam olan Makar arasında geçen bu mektuplar size bencilliğin tarifini verecektir.
“ Kitapların gücü vardır” hem de öyle büyük bir güçtür ki bu, insanların kalplerine değip derin izler bırakırlar.
Kitapları anlatan basit ama etkileyici bir kitap… Bu kitaba başladığınızda size, dili çok sade ve çocuk kitabı olarak gelebilir. Fakat asla öyle değil. Fantastik eserlerin anlatım gücüne her zaman inanmışımdır. Bu kitapta asla inancımı kırmadı.
Kitabın sonuna geldiğinizde, neden ve nasıl kitap okunur, sorularının cevabını buluyorsunuz.
“Okumak yalnızca keyif almak heyecan duymak değildir. Bazen her satırı inceler aynı metin içerisinde gidiş gelişler yaparak tekrar tekrar okur, başını iki elinin arasına alarak ilerlersin. O bunaltıcı süreç sonunda birden görüş alanın açılır. Uzun mu uzun dağ yolunu tırmandıktan sonra tüm manzarayı görebilir hale gelmek gibi“ ( Sayfa 84)
Okur Takip Önerileri
Her sonun bir başlangıç olduğunu bilsek de, bu kitabın sonunun nasıl bir başlangıç olduğunu tahmin bile edemiyoruz.
On iki kişilik kocaman bir ailenin, büyük umutlarla çıktıkları göç yolunun her bir adımındaki pişmanlıklarına şahit oluyoruz. Açlık, sefalet, bencillik…
Sizin için tek nefeste okunsa da bütün aile için çok uzun bir yolculuk. Bir süre sonra siz de sandığın tepesinde battaniyelere sarılmış ninenin yanında oturur vaziyette buluyorsunuz kendinizi. Fakat zamanla o sandık bile kalmıyor altınızda.
Kitabı özetleyen bir alıntı:
‘’ Bu traktörün tanktan farkı pek azdı. Her ikisi de insanları sürüyor, korkutuyor, incitiyor. Bunu iyice düşünmemiz gerek. ‘’ ( sayfa 185)
Bir tarafta köylerindeki makineleşme sonucunda arazilerini kaybeden ve iş bulamayan ailenin göçü, diğer tarafta da insanları kandırarak sömüren kapitalizm. Ailenin tek umudu, dağılmamak…
Abartısız, kütüphanemde ‘’ en sevdiğim kitaplar’’ köşesinde yerini aldı.
Momo / Michael Ende
Bugün sizlere, her yaşa uygun bir kitap ile geldim. ‘’ Momo’’
Kimsenin bilmediği bir zamandan yine kimsenin bilmediği bir yerden gelen kimsesiz, küçük bir kız çocuğudur ‘’ Momo’’. Adını bile kendisi koymuştur. Kitaptaki en vurucu özelliği ise çok iyi bir dinleyici oluşudur. Bu özelliği sayesinde etrafındaki insanlar tarafından çok sevilir ve onlar için dinlenip içlerini dökebilecekleri bir durak haline gelir.
Momo ‘’acele’’ kelimesinin tam zıttı bir karakterdir. Yazar bu karakterle bize; acele ederek yani zamandan tasarruf etmeye çalışarak yapılan işlerin, aslında bize neleri kaybettirdiğini göstermeye çalışır. Hatta bu ‘’acele etmek’’ kavramını da ölüm korkusuyla bağdaştırıyor.
‘’ İnsanlar ölümün ne olduğunu bilselerdi ondan hiç korkmazlardı. ‘’ ( Sayfa 180)
Yazar kitabını şu sözlerle bitiriyor;
‘’ Ben size bütün bunları olup bitmiş gibi anlattım, çünkü biri de bana böyle anlattı. Oysa gelecekte olacakmış gibi de anlatabilirdim.’’
Yazar bizi resmen uyarmış arkadaşlar !!
Bu kitapta, sevdiği tarafından terkedilmiş bir adamın, tamı tamına elli bir yıl, dokuz ay, dört gün boyunca süren bekleyişini göreceksiniz.
Fermina Daza terk eder, Florentina Ariza bekler…
Giden gittiği yerde mutlu, kalan ise kolera ızdırabı çekmektedir. Ama siz elli bir yıl bekler miydiniz?
Sizi bilerek isteyerek terk eden birini, gerçekten bekleyebilir miydiniz?
Ben olsam bir ömrümü feda edemezdim, rezillikler yapıp da ben ona aşığım diyemezdim. Bu kısmı size bırakıyorum dostlar. Belki okuyunca demek istediğimi anlarsınız.
Genel olarak akıcı ve sürükleyici bir kitaptı. Hikâye sizi içine çekiyor. Sonunda ne olduğunu bilseniz de “ Neler yapmış acaba!” diyip diyip okuyorsunuz.
Kitabın ismini ilk okuduğumda “ Kolera salgınını yaşayağız herhalde.” dedim. Fakat hiç de öyle olmadı.
Evet, hikâye kolera salgını yıllarında geçiyor ama etkilerini pek fazla göremiyoruz. Yazarın başlığı böyle tercih etmesinin sebebi ise; kolera hastalığının belirtilerini ile aşk acısının belirtilerinin aynı olduğunu düşünmesidir.
Bir Ömür Nasıl Yaşanır?
Bir ömür kitaplarla yaşanır.
Genel olarak çevremde, bu kitabın sıkıcı olduğunu duymuştum. Fakat bu kitap elinize alıp da bir dikişte bitirebileceğiniz kitaplardan değil. Her bir bölümü için ayrı bir okuma yapmanız gerekir. Kimi kısımları not almanız kimi kısımlar için de araştırmalar yapmalısınız. Bazen haritayı açmalı bazen de sözlük karıştırmalısınız.
İlber Hoca’nın söyleşilerini birazcık dinlediyseniz eğer, kitabı okurken de onun sesini rahatlıkla duyabileceksiniz. İlber Hoca resmen bizimle sohbet ediyor. Kendi tecrübelerini tek tek bize aktarıp nasihatlerde bulunuyor. Okumamız gereken kitaplardan, gezip görmemiz gereken yerlerden, nitelikli okullardan ve daha birçok şeyden bahsediyor.
Bazen durup kendi kendime ‘’ Fakat İlber Hoca çok şanslıymış; Avustralya’da doğmuş, annesi Rusça biliyor, yaşadığı şehirde ve tarihte birçok yazarla arkadaşlık yapmış, çevresi geniş birisiymiş. Biz bu olanakları nasıl sağlayacağız. ‘’ dedim. Yedi dil bilen bir adamdan bahsediyoruz… Fakat İlber Hoca kitabında bundan da söz ediyor. İnternet denen nimeti güzel kullanmamız gerektiği, gerekirse hocalarınızla büyüklerinizle zorla konuşmalar yapmamızı tavsiye diyor. Özellikle bizden yaşça büyük olan nitelik sahibi insanlarla iletişimde olmamızı şiddetle tavsiye ediyor. Bir de İlber Hoca diyor ki: ‘’ 25 yaşına kadar öğrendiğiniz esastır. O yaşlara dek ne okuduysanız, ne dinlediyseniz, ne gördüyseniz, geri kalan hayatınızda temel olarak onları kullanacaksınız.’’
Benim beş senem kaldı arkadaşlar, ya sizin?
.
.
.
.
.
.
A’mâk-ı Hayal / Filibeli Ahmed Hilmi
Uzun süredir sizlerle tanıştırmak istediğim bu kitabın yorumunu biraz geciktirdim. Bunun sebebi ise kendi içimde birazcık kitabı sindirmeye çalışmaktı.
Olmayan varlığınızı tescil ettirmek için okuyabileceğiniz en güzel kitaplardan birisi. İnsan benliğini oluşturan en önemli şeyin Allah aşkı olduğu ve insan nefsinin bir “hiç” haline gelerek Allah’a ulaşılacağı fikri üzerinde durulmuştur.
‘’ Zaten ‘ hiç ‘ ve ‘ hep’ aynıdır, tek şeydir. Fakat cahil insanlar aynı şeyi iki farklı isimle anıyorlar’’ ( Sayfa 17)
Başkarakterimiz Raci gibi biz de; bize yol gösteren veya bizi bulunduğumuz rüyadan uyandıracak insanlarla karşılaşmak isteriz. Fakat bazen bu uyanış rüyalar sayesinde de olabilir.
Bir diğer karakterimiz Aynalı Baba da Raci’ye yol göstermek adına, rüyalar sayesinde ona çeşitli manevi deneyimler yaşatıyor. Raci bu rüyalarda, sorunlarının çözümünü yani hakikat bilgisine ulaşmanın yollarını görüyor.
‘’ İnsan en güzel şekilde yaratılmıştır. Âlemin yapısının ufak tefek farklılıkları bir yana, hemen hemen aynı olduğunu görmüyor musunuz? İnsan bilincinin ortaya çıkardığı geometrik şekillerle tabiatın eşsiz yaratılışı arasında tam bir uyum vardır. İşte bu, insanın âlemin özü olduğuna; gerçek yaratıcı ile maddî ve manevî bağlarının bulunduğuna en büyük delildir. ‘’ ( Sayfa 81)
Müslümana yakışır şekilde; düşünmek ve yaşamak…
Size kitabı özetleyen kısa bir betimleme yapmak istiyorum.
Elinizde iki tane, farklı markanın teknolojik bir aleti olduğunu düşünün. ( ütü, fırın, telefon v.b gibi) A markasında çıkan bir problemi, B markasının kullanım kılavuzuna bakarak düzeltemeyeceğiniz gibi, Batılı düşüncelerle yaşayan bir toplumun da problemlerini İslâmla; Müslümanlıkla değiştiremezsiniz.
“ İslâm dışı sorulara İslâmi cevaplar aramak zorunda kalarak boşuna uğraşmış ve İslâmi bir ortamda yeri olmayacak düzmece problemlere cevap araştırmak gibi faydasız bir işe girişmiş oluruz.” ( Sayfa 57)
Bazı kitaplar korkuyla okunur.
Her bir satırı, gerçekleşme ihtimali yüksek veya çoktan gerçekleşmiş…
Aile kurmanın, aile kurarak çoğalmanın ayıp olduğu, “ herkes herkes için” anlayışının oluşturulmuş olduğu yapay bir toplumun hikâyesi.
Haplarla uyuşturulan, zevk meselesini hayatlarının ortalarına koymuş; amaç edinmiş insanlar topluluğu.
Çocukluğumun kitabı ilan ediyorum.
Şu sıralar yaylada, taşlarımda oturup kitap okurken oynadığım oyunları aklıma getiren bir kitap.
Bu kitabı nasıl bu kadar bekletmişim, diye kendime çok kızdım.
Annesini babası kaybetmiş, balık olup yanlarına gitmek isteyen küçük bir çocuk...
Bu minik karakterimiz, dedesi ve üvey ninesiyle birlikte yaşıyor. Yaşadıkları köyde tam bir kast sistemi hâkim, zengiler ve fakirler...
Bu köyde karşılaşacağınız her insanın, çocukluktan kalma darbe izleri mevcut. Bakalım bu darbeler, siz okuyucuların vicdanını dağlayacak mı yoksa tepkisiz mi bırakacak?
?Kendine Ait Bir Oda / Wirginia Woolf
🪶Bu dünyadan herkesin kendine ait bir köşesi olmalıdır.
16. ve 18. yüzyıllar arasında, kadınların ne zorluklarla yaşadığını ve bu kadınların yazar olabilecekken sadece ev hanımı olabilen, belirli kesimleri anlatıyor.
Özgürlüğün para ile eşitlendiği zamanlar...
Yazarın düşüncesi:
Her kadının yazmak için “kendini keşfetmek” için kendie ait, sessiz bir köşesi olması gerektiğini savunur.
🪶“Ne olursa olsun, bir konu eğer çok tartışılmalıysa ‘cinsiyetle ilgili her soru öyledir’ insan gerçeği söyleyemez. Sadece hangi fikri benimsiyorsa o fikri benimsemeye nasıl vardığını gösterebilir.” (Sayfa 8)
Simyacı / Paulo Coelho
Bir nefeste okunsa da asla bir nefesle anlaşılmaz.
Kitabın özdeyiş bölümündeki anlatım: “Narkissos”
• Yunan mitolojisinde narsisizmin temsilcisi olan Narkisoss karakteri, kendine âşıktır.
İlk bölümde bu karaktere yapılan telmih, aslında kitabımızdaki karakterin tam zıttıdır. Yazar bu yolla, zıtlıklarla vermek istediği mesajı ortaya koymuştur.
•Kendini hazinesini yani kendisini bulmak için yola çıkan bir çobanın hikâyesini göreceksiniz. Bu yolculuk çok uzun ve meşakkatli bir yol.
“Tanrı herkesin izlemesi gereken yolu yeryüzüne çizmiştir.” ( sayfa 45)
Otomatik Portakal
Serbest, başına buyruk, istediğini yapabilen; 15 yaşında bir çocuk hayal edin. Aklınıza gelen ilk kelime ‘’ Şımarık ‘’ olabilir. Kitabımızda da 15 yaşındaki ana karakterimiz tam olarak böyle fakat şımarık değil. Çete lideri, insanları gasp eden, hırçın ve öfkeli bir çocuk. ‘’ Çocuk’’ kelimesi ile ‘’çete lideri’’ kavramının bir araya getirildiği bir kitaptan bahsediyorum.
•Kesinlikle lise düzeyi ve üstü bir kitap. Ortaokullara inmemeli. Çünkü: ‘’ Yanlış önermelerden doğru sonuç çıkmaz.’’
•Kitabı incelediğinizde aile kavramının sadece sözde olduğunu göreceksiniz. Aile, çocuğun yaşadığı olaylara çok uzak. Okul dışında ne yaptığını, kimlerle görüştüğünü ve en önemlisi arkadaşlarını tanımıyor.
!! Kısacası ailede herhangi bir eğitim yok!
Bunun sebebi de açıkça verilmiş. Anne de baba da çalışıyor ve çocukla günde en fazla bir iki saat yüz yüze gelebiliyorlar. Bu iki saat içerisinde de ‘’ sevgi’’ emaresine rastlayamıyoruz.
•Kitabımız aslında ‘’distopik’’ bir eser. Baskıcı bir devlet olmasa da baskıcı bir toplumla karşılaşıyoruz.
> Çoğu ütopya ve distopyada olduğu gibi bunda da ‘’ Allah’’ anlayışı zayıflatılmış hatta yok olmuş. Sorgulamalar ve reddetmeler hat safhaya ulaşmış durumda.
‘’ Tanrı’nın istediği iyilik mi yoksa iyiliği seçebilme şansına sahip olabilmek mi?’’
Not: Kitapta kullanılan ben dilini hiç beğenmedim. Yazarın öfkesi kitapta da açıkça belli oluyor. ( Doktoru az ömrü kaldığını söylemiş ve o da hızlıca 5 tane roman yazmış. Fakat doktorun teşhisi yanlışmış.)
Ben bu kitabı çok sevdim.
Bir atom savaşı sırasında, güvenli bir bölgeye götürülen kalabalık bir çocuk grubunun içinde olduğu uçağın düşürülmesi ile başlar. Küçük bir adaya düşerler ve pilotlar bu sırada ölür.
Hikâyemiz asıl bundan sonra başlıyor. On ikiye yakın küçük erkek çocuk bir arada yaşamaya çalışıyorlar.
Bana “ Hayvan Çiftliği” kitabını anımsattı. Çocukların zamanla değişmesi, bazı kişilerin kendilerine lider araması bazıların da lider olmak istemesi; bu konuların işlenişiyle paralellik gösterdi. Aynı çerçevede “ Körlük” kitabını da hatırlattı.
•Belki de çocukların yapmaması gereken tek şey insanlıktan çıkmaktı. Burda da en önemli kısım “ irade”dir.
Bu arada, adada sadece erkek olması; yazarın kendi hayatına ve düşüncelerine bakınca erkekleri hiç sevmediğini görüyoruz.
