Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.7
Elif Sena Öztürk
Elif Sena Öztürk
@herkitapbirkitap
•Aslında her kitap tek bir kitabı anlamak için yazılmıştır.
Türkçe Öğretmenliği
85 okur puanı
Ocak 2021 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Uzun zamandır okuduğum en güzel kısa hikâyelerden birisiydi. Varoluş sancılarının en berrak şekilde işleyen Çehov üslubuyla da kendini size sevdirecektir.
•İnsan varlığının anlamını ve amacını öğrenmek ister. Kitabımızda da bunları arayan bir doktorumuz ve hastası var.
Zamanla hastasıyla aynı seviyeye gelen doktorumuz felsefi düşüncelerle doludur. Düşünerek ve mantık kurarak, bazı olaylardaki bağlantıları birleştirerek hayatı anlamlandırmaya çalışır.
•Hayatı anlamayı, acıyı sürekli küçük görüp ‘’ herkes acı çeker’’ mantığı ile kuran doktorun, hastası tarafından aldığını cevapları ve ilerleyen zamanlarda başına gelenlerle düşünceleri değişir.
“Acıyı küçümsersiniz ama parmağınızı kapıya sıkıştırdığınız vakit en yüksek perdeden inlersiniz.”( hasta- sayfa41)
“Acının ne demek olduğuna dair bir fikri yoktu, bu yüzden suçlu sayılmazdı.”( sayfa67)
Sefïller
Açlıktan fırından bir somun ekmek çalan insan sizce ne kadar suçludur? Ya da suçluysa ne kadar suçludur?
Bu soruyu karnı tokken cevaplayan çoğu insan ‘’evet’’ cevabını verebilir. Fakat kitabı okuduğunuzda size tek önerisi ‘’vicdanınızı aç bırakmamak’’ olacaktır. Tek bir somun ekmeğe 19 yıl kürek mahkûmluğu vicdanınızı doyurmaz.
‘’Ne yatacak evi, ne yiyecek ekmeği, ne yanan bir ateşi, ne de ona yönelmiş bir sevgi vardı; yine de keyfi yerindeydi çünkü özgürdü.’’
Not: Kitabın orijinali iki cilttir. Bu baskı kısaltılmış halidir. Bu sebeple bana çok kopuk geldi. Orijinalini okumanızı tavsiye ederim.
instagram.com/p/CLmV--NrC4Y/?...
Yaşamak
‘’ Düşünebiliyor musun, hayatımda üç kez ölülerin yattığı o küçük odaya girmek zorunda kaldım ve her defasında orada yatan benim canımdı.’’ ( sayfa 192)
İşte bu alıntı, tüm kitabın özeti. Zamanında aylak aylak gezen bir adamın, ölüm dolu hikâyesi.
Kitabın sonunda geldiğimde dedim ki: ‘’Bu kadar acıya rağmen yine toprağa koşmalarının nedeni neydi? Belki de zorunluluktandı, belki de toprağın rahatlatıcı etkisinden. ‘’
Peki, sizin düşüncelerin neler? Yorumlarınızı merakla bekliyorum.
instagram.com/p/CLcAtLZrEvJ/?...
Okur Takip Önerileri
Körlük
‘’Tam anlamıyla insan gibi yaşayamıyorsak, en azından tam anlamıyla hayvan gibi yaşamamak için elimizden geleni yapalım.’’
Bu alıntı aslında kitabın özeti sayılabilir. Körlüğün salgın hâle geldiği bir ülkede her şeyin yavaş yavaş çöküşünün, belki bu çöküşe pisleşme de diyebiliriz, anlatıldığı bir roman. Belki de iyi betimleyemiyor olabilirim. Kitapta da geçtiği gibi:
‘’ Siz yazarsınız, dediğiniz gibi kelimeleri çok iyi tanımanız gerekir. Dolayısıyla sıfatların hiçbir işe yaramadığını bilirsiniz.’’ ( Sayfa 294) - Olanları anlatmaya çalışırken söylenen bir söz.
Kitabı okuduktan sonra merak ettiğim tek şey şuydu: Acaba bir görme engelli bir birey bu kitabı okuduktan sonra ne düşünürdü?
Not: Kitabın başında belirtildiği gibi: ‘’Bu kitapta, yazarın kendine özgü yazım şekline sadık kalınmıştır.’’ Bu sebeple, noktaların pek fazla kullanılmadığı bu kitabı okumakta ben de biraz zorlandım ama zamanla karakterleri tanıdıkça işler kolaylaştı.
instagram.com/p/CLZgXo0rzZD/?...
Aylak Adam
İlk yüz sayfaya kadar, ben ne okuyorum, diyeceğiniz bir kitap. Fakat zamanla Bay C.’nin zihninden geçenleri okuduğunuzu anlıyorsunuz.
Aylak bir adam olarak kendini tanımlayan C’nin, diğer insanlardan farklı bir bakış açısına sahip olduğunu göreceksiniz. Çalışmayı, meslek sahibi olmayı bir rutin olarak gören karakterimiz çoğu düşüncelere karşı geliyor. Çocukluğunda yaşadığı bazı kötü olayların ve ‘’anne’’ figürünün eksikliğinden kaynaklı sıkıntılar, aslında her sorunun temelini oluşturuyor.
‘’Mufassal kıssa başlarsın garip efsane söylersin.’’- Baki ( Geçmişte yaşanmış ve ders çıkarılması gereken bir olaya iyi bir biçimde başlarız. Ama sonucunda bir ders çıkarmak yerine kötü, garip bir sonuç çıkarırız.
Yazarımız Baki’nin sözü ile aslında kitabın başında, sonuna geldiğinizde yapacağınız çıkarımı size söylüyor.
instagram.com/p/CLO30ZZrcde/?...
Martin Eden
•Normalde bir gemici olan Martin sırf sevdiği kızın ve onun ailesinin gözüne girebilmek için kitaplar alıp kendini geliştirmeye çalışıyor. O sırada kahramanımız kendisini fark ediyor. Büyük bir yazar olabileceğine inanıyor. Başta, onun için sayılardan ibaret olan yazıları zamanla değerini arttırıyor. Bu süre içerisinde zenginlerle veya başka bir tabirle okumuş, aydın kişilerle bir arada bulunuyor. Ama fark ediyor ki onların hayatları hiç de gerçekçi değil.
•Yazar olmaya yolunda ilerleyen Martin, hikâyelerinin yazmak için bir formül geliştiriyor:
‘’1. Yayınlanacak hikâyelerin asla hüzün içermemesi.
2. Asla mutsuz sonla bitmemesi.
3. Üslup olarak dil oyunlarından, düşünsel incelikten ya da gerçek duyarlılıktan ve duygusallıktan uzak olması gerekir.’’
•Bu kurallar Martin’in yalan hayatlar için veya insanların yaşaması gerektiği hayatın bu olduğunu sandıkları için, hikâyelerinde pratiğe döktüğü bir sistemdir.
Not: Kitabın yazıldığı dönemin akımdan kaynaklı olarak ilk yüz sayfada betimlemeler biraz size fazla gelebilir. Önerim, biraz sabırla okumanızdır. instagram.com/p/CLMLZ0vrRpo/?...
Güneşi Uyandıralım
Zeze büyümeye başladı. Fakat bu hiç kolay olmadı. Acıları, peşini bir türlü bırakmıyordu. Maurice’nin dediği gibi:
’’ Monptit ( küçüğüm) en büyük düşmanın burada. ‘’( sayfa 87)
Zeze hayatına devam edebilmek için, mutlu olmak; sevilmek için yüreğindeki güneşi uyandırmaya çalışıyor.
‘’ Daha da büyük, başka bir güneşten bahsediyorum. Her birimizin yüreğinde doğan güneşten. Umutlarımızın güneşinden. Düşlerimiz uyansın diye göğsümüzde uyandırdığımız güneşten.’’ ( Sayfa 71)
Zeze’nin hikâyesi burada bitmiyor. Onu daha iyi anlayabilmemiz için sonunu da bilmemiz gerekir.
‘’ Hayatın başı ve sonu anlaşılmadan ortada yaşanılanlar anlaşılmaz. ‘’ – Goethe
instagram.com/p/CLFMPd5LqOK/?...
Şeker Portakalı
Bu kadar acı küçük bir çocuğa fazlaydı, çok fazlaydı.
Hayal ile gerçeğin ta ortasında duran Zeze’nin hüzne boğan hikâyesi. Beş yaşındaki bir çocuğun ölümü sindirmeye çalışması…
‘’ Asıl acı, kalbi baştan aşağıya sancılara boğan, insana sırrını kimselere anlatmadan ölmeyi arzulatan bir şeydi. Kolları, başı hep dermansız bırakan; yastıkla öbür yana dönme isteğini bile söndüren bir şeydi. ‘’ ( Sayfa 169)
‘’ Seni kalbimde doğurarak öldürdüm.’’ ( Sayfa 146)
Birazcık şefkat ve merhamet sahibi olan her insanın, gözyaşları ile okuyacağı bir kitap.
Zeze’nin de dediği gibi:
‘’ Çünkü şefkat olmayınca hayatın pek değeri kalmıyor. ‘’ ( Sayfa 183)
instagram.com/p/CK9XcMorcFP/?...
Bülbülü Öldürmek
‘’İstediğiniz kadar şakrakkuşu vurabilirsiniz ama bülbülü öldürmek günahtır, bunu asla unutmayın.’’
Şakrakkuşu çiçekleri zedeler, tohumları yer; bülbül ise asla zarar vermez. Sadece bizim için güzelce öter. Bu yüzden onları öldürmek günahtır. Ama şakrakkuşunu öldürmek günah değildir.
Sizce bu ne kadar doğru? Veya ne kadar yanlış?
Kitabı okursanız bu soruların cevaplarını Scout ve Jem size söyleyecektir
.
Hikâyemiz küçük bir kızın ağzında anlatılıyor. Siyahilerle beyazların birlikte yaşadığı ama asla bir olmadıkları Maycomb mahallesi, birçok olaya şahit olmuş. Scout’ta bize olanları, dili döndüğünce anlatmaya çalışıyor.
instagram.com/p/CK4ER8FLqhm/?...
Siz hiç içinizden şarkı söyler misiniz?
İçimdeki Müzik
Siz hiç içinizden şarkı söyler misiniz? Peki, bu şarkıyı hiç mırıldanır mısınız?
İçinizden şarkı söylediğinizi ama asla mırıldanamadığınızı düşünün. Belki o zaman Melody’i anlarsınız. Kelimelere, sözcüklere, tek bir sese hasret karakterimiz; yürüyemiyor, konuşamıyor ve yazamıyor. Hayatta birçok engelle karşılaşan Melody’nin zihni, bir o kadar da engelsiz ve uçsuz bucaksızdır. Bedensel engelinin doğurduğu çaresizliğini de şu şekilde betimler:
‘’ Sanki biri bana yapboz verdi ve üzerinde büyük resmin olduğu kutu bende değil. Bu yüzden resim bittiğinde resmin neye benzediğini bilmiyorum. Tüm parçalar bende mi ondan da emin değilim.’’ ( sayfa 253)
instagram.com/p/CKtsjV9LAKb/?...
Çavdar Tarlasında Çocuklar
Bir lise öğrencisinin okuldan atılışı ve yaşadığı buhranın hissettirdiği acizliği anlatıyor.
Hayata farklı gözle bakan çoğu insanın zamanla hakikati görebildiği safhalarda, toprağa geri dönme isteğinin oluştuğunu görüyorum. Toprakla haşir neşir olmak, doğayla iç içe ve yalnız kalma isteği vardır. Bu kitapta da on yedi yaşındaki, iyi gözlem yapabilen bir gencin bakış açısını görüyoruz.
‘’ İnsan tarımdan elde ettiği ürünle kendisini tanıyor ve tanımlıyor.’’ – Prof. Dr. Teoman Duralı
Kitabın sonuna geldiğinizde şunu fark edeceksiniz: Hayatı sorgulayan, anlamaya çalışan her insan; en sonunda insanlardan uzak ve her ihtiyacını kendi zanaatları ile karşıladığı bir ortamda yaşamak istiyor.
‘’ Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir; olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.’’ ( sayfa 176)
‘’… Gönlünde yatan türden bilgiye adım adım yaklaşmaya başlayacaksın; yani, istiyorsan, arıyorsan ve bekliyorsan onu. Diğer pek çok şeyin yanında, insanların davranışları karşısında aklı karışan, korkuya kapılan, hatta hasta olan ilk kişinin sen olmadığını anlayacaksın o zaman.’’ ( sayfa 177)
Bu duruma zamanla eğitim sayesinde geleceğiz ve bu derslerle, şiirlerle, metinlerle, tarihlerle… Ulaşacağız.
Eğitimin amacı insanı hayata hazırlamaktır!
instagram.com/p/CKmPVVErMSK/?...
-Jerome_David_Salinger608.jpg){kind=small}
Gece Yolu
Ağır okumalardan sonra zihninizi dinlendirebileceğiniz film gibi bir roman.
Bir bardak soğuk soda gibi. Bir dikişte sonunu görüyorsunuz ama son anlarda boğazınızı yakmıyor değil.
Kitabımız, karakterimiz Lexi’nin yetiştirme yurdundan teyzesini yanına gönderilmesiyle başlıyor. Her defasında evlatlık verilip geri dönen Lexi son şansını kullanarak sevgiyi bulmaya çalışıyor. Acıklı, ağır ve bir o kadar gerçek bir hikâye.
'’Gece Yolu'nu son sayfasına kadar ağlayarak okuyacaksınız.'’
instagram.com/p/CKenI4gMqTb/?...
Giderken Bana Bir Şeyler Söyle
Mustafa Ulusoy’dan: Ölüm, aşk, sevgi ve hayat…
Turuncu, Mavi, Kahverengi, Gri, Kırmızı, Beyaz, Eflatun...
Ölümün getirdiği çaresizlikleri giderebilmeyi, hayatı anlamlandırmamızı sağlayan; meleklerin bile bizimle konuştuğu bir roman. Acıları, düşüncelere aktararak iyileştirmeye çalışan yazarımız ‘’ İnsanların Temel Acıları Üçlemesi ‘’deki ikinci kitabında sizi, sahilin kenarında bir banka oturtuyor. Ve farkında olmadan kendinizi bir terapi seansında buluyorsunuz.
‘’ Ayrılırken söylenen sözler, beraberken yaşananların özetidir.’’
Ölüm bizi başka bir yere ulaştıran bir geçit olmalıdır.
Aşk ve sevgi arasındaki fark şudur:
İnsanın varoluşsal ihtiyacı, karşılıklı sevgi hissinin eşlik ettiği ve çok daha önemlisi, ahlakın egemen olduğu bir ilişkidir. Aşk ise bir ilişki değildir. Tek başına yoğun, çok yoğun bir hissin egemen olduğu bir hâldir.
‘’ Sevgi bir ilişkiydi. Aşk bir hâl! ‘’
instagram.com/p/CKWj5ITspWq/?...
1984
Yazarın geleceğe ilişkin kâbus senaryosu olan bu kitap, zihnin devlet tarafından kontrol altına alındığı; insanın makineleştiği bir ütopik dünyadır.
Ütopyadaki liderlerin amacı ‘’Yenisöylem’’ ile birlikte insanların kelime dağarcıklarını küçültüp düşüncelerini ele geçirmektir.
•İnsanlar sözcüklerle düşünürler. ( Yenisöylem Kuralları sayfa 336)
•Yenisöylem sözcüklerin asıl işlevi, anlamları yansıtmaktan çok, anlamları yok etmektir. ( Yenisöylem Kuralları sayfa 341 )
•Yenisöylem’in tümüyle belirlenmesi için 2050 gibi geç bir tarihin belirlenmiş olmasının asıl nedeni, edebiyat alanındaki çeviri işlemlerinin tamamlanmasına zaman tanımaktı. ( Yenisöylem Kuralları sayfa350)
Kameralarla gözetilmek, kontrol edilmek…
Kitabı okuduğunuzda size ne kadar imkânsız gelse de yakın zamanda yaşadığımız güvenlik sorunlarıyla karşılaştırdığınızda, elimizdeki telefonlardan aslında bunun sağlandığını gördüğünüzde, 2050’nin çok da uzak olmadığının farkına varacaksınız.
instagram.com/p/CKO9vmwsuBg/?...
Zanaat
Küçük Ağaç’ın Eğitimi
Kitabımızda yetim ve öksüz kalmış karakterimiz, büyükannesi ve büyükbabası tarafından doğanın içinde; doğanın birebir kendisiyle nasıl bir eğitimden geçtiğinin hikâyesi anlatılıyor.
Eğitimin aileden başladığının ve iki parçalı bir mesele olduğunun mesajını veriyor. ( Maddi ve Manevi – 2023 Eğitim Vizyonu Felsefesi)
‘’Eğitim iki parçalı bir meseleymiş. Bir parçası teknikmiş ki işin nasıl ilerleyeceğini anlamına gelirmiş. Eğitimin bu ucu da modern olmaktan yanaymış. Ama diğer parçasına sıkı sıkı yapışsan ve değiştirmesen iyi olurmuş. Dürüst ve tutumlu olmaya, elinden geleni yapmaya ve başkalarını önemsemeye değer vermişsen, bunu öğrenmişsen, her şeyden daha önemliymiş.’’ … ‘’ Bu değerleri öğrenmişsen, teknik parçada ne kadar modern olursan ol, gene de hiç mi hiçbir yere varamazsın.’’ ( Sayfa 201’den kısa bir kesit.)
Eğitim, gerekli değerleri kazanma sürecidir. Bu süreçlerden birisini de ‘’kültür’’ oluşturur. Kültür de yaşamak için yarattığımız tüm ürünlerdir.
Kültür temel olarak üçe ayrılır: Dil (bildirleşme), din ve zanaat. Bizim kitabımızın da ağırlıkta üstüne bastığı yer buradaki ‘’ zanaat’’ kısmıdır. Küçük Ağaç’ın ve büyükbabasının yaptığı gibi uğraşarak, emek vererek edindikleri zanaatlerdir.
instagram.com/p/CKB-JBkMrmj/?...
