sen ister dostum ol ister sevgilim, yeter ki hayatımda ol. Sen Leylâ bana geldikçe sana ihtiyacım olacak. Senden başka hiçbir isteğim yok. Sen Leylâ bana her şeyi, her şeyi unutturabilirsin. Seni, bu muazzam aşka lâyık gördükçe ben, her şeyi yenebilirim Leylâ...
Ve biz, milyarlarca, aşkın, yalanın, alçaklığın,
kahramanlığın; kapıları, kapakları, kuş uçurmaz uzaklıkları ve
ayrılıklarıyla, kahrolası yasaklarıyla, bu acayip kaos
karanlığında, biz ikimiz! İki müthiş hasret, iki parça can...
Şiir önce bir güzellik duygusudur. Bu güzellik
duygusunu kurtarmak, onu anlatmak, onu yaratmak.
Ondan sonra elbet bir konusu vardır. Adamına göre,
kilosuna göre, ne bileyim meşrebine göre. Kimisi gider
firavunları anlatır, kimisi güncel olayları verir. Kimisi
sıradan, herkesin yazabileceği, sözüm ona aşk şiirleri
yazar.
“Yaşamımda en büyük sevinci baba olduğum gün
duydum. İnanır mısınız, tam iki yıl oğlumun nüfus
kâğıdını cebimde taşıdım. Cebimdeki sanki dünyanın en
zengin cüzdanıydı. Oğlum olmuştu. Oğlum, Dünyanın en
güzel güvercini... Dünyanın en güçlü silahı."
(Edebiyatımızdan On İnsan Bin Yaşam, Ahmed Arif)