AŞK MAHKUMU
Onu ilk kez gördüğümde kanadı kırık bir kelebeğe benzetmiştim. Uçmaya çalışan ama uçarken de acısını içinde yaşayan bir kelebeğe… Sanki acısını kabullenmiş gibiydi. Güçlü görünmeye çalışıyordu. Ama bu konuda pek de başarılı değildi.
Ortak bir arkadaşımızın evinde verdiği doğum günü kutlamasında karşılaşmıştık. Dikkat çekici bir
Hepimize dışkı yedirilmemiş gibi, makadımıza cop sokulmamış gibi, kolumuzu iş makinesi koparmamış gibi yapamayız; kurşuna dizilmemişiz gibi, işkence görmemişiz gibi, gece baskınlarında götürülmüş ve bir daha geri dönmemişiz gibi yapamayız.
Çocukluğumuza tecavüz edilmemiş gibi, aşklarımız ve inançlarımız elimizden sökülüp alınmamış gibi, töre cinayetlerinde öldürülmemiş, bilmem kaç kez intihara kalkışıp bilmem kaç kez çığlık çığlığa uyanmamışız gibi karabasanlardan ve defalarca boğulmamış gibi çığlığımız, gözlerimizi ayırmadan günlerce bakmamışız gibi duvara...unutamayız...televizyon karşısına geçip, sersem sersem gülüp oynayanları aynı şevk ve heyecanla seyredemeyiz hiçbir şey olmamış gibi...
Hiçbirimiz geri dönmemeliyiz! Unutmamalıyız!
''...
Hiçbir şeyi unutmak istememiştim ben. Hep hatırlamak... Bellek, o ne güzel ne müthiş sözcük! ...
Unutmadan anımsanamaz denmiş. Belki yer açmak için bellekte. Unuttukça unutulur acısı yaşamanın ve unuttukça açılır insan yeni deneyimlere...
...
'Herkes her şeyden sorumlu; en çok da ben!' dememiş mi İvan Karamazov?
Bir daha asla geri dönemeyeceğiz; bir daha asla cennet bahçesine dönemeyeceğiz, masumiyete dönmeyeceğiz, Auschwitz öncesine, Hiroşima öncesine dönemeyeceğiz, Vietnam öncesine, Cezayir, Filistin, Irak öncesine dönemeyeceğiz... Maraş öncesine, 1 Mayıs '77 öncesine,12 Eylül öncesine, Sivas öncesine, 'Hayata Dönüş Operasyonu' öncesine dönemeyiyeceğiz! Hepimize dışkı yedirilmemiş gibi, makatımıza çop sokulmamış gibi, kolumuzu iş makinesi koparmamış gibi yapamayız; kurşuna dizilmemiş gibi, işkence görmemiş gibi on yedi yaşında idam edilmemiş gibi, gece baskınlarında alınıp götürülmüş ve bir daha dönmemişsiz gibi yapamayız. Çocukluğumuza tecavüz edilmemiş gibi, aşklarımız ve inançlarımız elimizden sökülüp alınmamış gibi, töre cinayetlerinde öldürülmemiş, bilmem kaç kez intihara kalkışıp, bilmem kaç çığlık çığlığa uyanmamışız gibi karabasanlardan ve defalarca boğulmamış gibi çığlığımız, gözlerimizi ayırmadan günlerce bakmamışız gibi duvara... Unutamayız... Televizyon karşısına geçip sersem sersem gülüp oynayanları aynı şevk ve heyecanla seyredemeyiz bir şey olmamış gibi...
Mümkünsüz. Mümkün değil. Namümkün. Bizi anlatan bu kelimeyi daha farklı şekillerde de kullanabilirdim biliyorum. Sözlüklerdeki anlamı toplumca çok da bilinmeyen kelimeleri, zamanında senin yokluğunun sancısında geldiğim kültürel yükselme bilinsin diye sürekli kullanmak istedim ama artık buna ihtiyaç duymaktan vazgeçtim. Seni anlatabiliyor olmam
_Söz ile Sihir eskiden aynı şeydi; sözlerin sihirli güçleri vardır.
_Sevgi ve sinir doğru orantılıdır.
_Aşk yoktur; libido vardır. Aşık insan deIidir.
_Dünün mutsuz çocukları, bugünün psikopatlarıdır.
_Hiçbir önerme, kendi kendisinin kanıtı olamaz.
_Sanat, çocukluk tecrübelerinin büyüklüğe
"Hiçbir şeyi unutmak istememiştim ben. Hep hatırlamak, hep hatırlamak! Bellek, o ne güzel, ne müthiş sözcük. Ama bellek, beden yazısı, bedenime kayıtlı ve sınırlı, ne yazık ki, evrenin ve insanın tüm tarihini kapsayamayacak kadar sınırlı!"
Işık Ergüden'in, "Hiçbir Şeyi Unutmak İstememiştim Ben" diye başlayan, kitapta da
Unutuyorum ama. İstemeden. Bedenim ihanet ediyor ve unutuyorum Hatırlamaya çalıştıkça unutuyorum. Yaşadıkça unutuyorum. Pisliğin ve kötülüğün dibindeki aynalarda kendi yüzümü gördükçe unutuyorum. Unuttukça kendimi unutuyorum. Kendimden utanıyorum. Unutuyorum. Bilerek unutuyorum. Unutmak istiyorum. Hatırladıkça yüzümü kızartan, kendimi iyice aşağılamak için en ince ayrıntısına kadar hatırlamak için çabaladığım her şeyi unutmak istiyorum. Unuttuğumu ve unutmak istediğimi biliyorum.
Bellek de intihar eder çünkü. Dayanamaz.