"Portuga!"
"Hımm..."
"Hep senin yanında olmak isterdim, biliyor musun?"
"Neden?"
"Çünkü dünyanın en iyi insanısın. Senin yanındayken beni kimse azarlamıyor ve ' günışığının yüreğimi mutlulukla doldurduğunu ' hissediyorum."
“Onlar” dedim, ‘Hiçbir kederin ruhlarını bulandırmadığı kimselerdir.’ ‘Hımm’ dedi, kuşku ve küçümseme dolu bir bakışla baktı. Yoksul görünümleri onu aldatıyor olmalıydı. ‘İçi zengin olan, dışını süsleme ihtiyacı duymaz.’ dedim.
-şu an ne yapıyorsun
seni düşünüyorum
-hımm, nasıl düşünüyorsun mesela
okuduğum kitabın kahramanı gibi
-kimmiş o
sen mi kimsin kahramanım mı kim
-kimi okuyup düşünüyorsan o işte kim
neyse kitabı bıraktım seni dinliyorum bana kendini anlat ,
-bilmem hiç denemedim kendimi anlatmaya başkasına
peki sen kendini düşün ben de o ara da kitabıma devam edeyim belki karşılaşırız ilerleyen sayfalar da
birine kendini anlatmak zordur dil yalnız kalabilir o zaman dilini özgür bırak anlatmayı dene sayı ile harf ile , merak etme onlar birleşince sana aşk ile sevgi ile saygı ile başını eğip hazırım diyecektir
..yanılsamalar...
Hımm kitabı beğendim mi bilmiyorum
Garip bir kitaptı. Dram desem eh aşk desem eh arkadaşlık desem eh yani böyle toplama bir kitap olmuş. Kızı korumaya çalışan bir çocuk fakat kendi de bir o kadar korunmaya sevilmeye muhtaç. Ayrılıklarında kendilerinden başka kimseleri yok ve acı şekilde birbirinden kopuyorlar dört yıl sonra bir lisede karşılaşıyorlar. Sonrası ise karışık gibi
His olarak çok çok iyi verdi diyemem ama iyi sayılır kitap. Ama yazarın niye böyle bir kitap yazdığını anlamadım yani çok şey bekliyorsun kitaptan ama öylece elin boş kalıyorsun gibi bir his oluştu. Ama ne yazarsa okuyacağım bir yazar.
" - Portuga !
- Hımm...
- Hep senin yanında olmak isterdim, biliyor musun ?
- Neden ?
- Çünkü dünyanın en iyi insanısın. Senin yanındayken beni kimse azarlamıyor ve ' günışığının yüreğimi mutlulukla doldurduğunu ' hissediyorum. "
Toplama kampları, nazi faşizmi ile ilgili bir çok kitap okudum, film seyrettim. Bu ilgimin sebebini bilmiyordum uzunca bir süre.
Çocukken, çok küçükken sanırım trt dışında başka kanal yoktu ya da özel kanalların çok yeni olduğu zamanlardı.
Televizyonda bir film izlemiştim beni çok etkileyen. "Slavordan Kaçış". Konusu dahi çok net
Liberal feministlerin bireye yönelik devlet müdahalelerini kabul etmeyen yaklaşımı, kadın sorunları dikkate alındığında devleti özgürlükleri dağıtma ve sosyal güvenceler verme gibi yükümlülüklerle donatma çelişkisi içermektedir.
Kanunlara göre veya kanunsuz idare etsinler, isterse zengin veya fakir olsunlar, şimdi düşündüğümüze göre hükümetlerini bir sanata göre idare ettikçe, bunları baş olarak tanımak gerekir. Hekimler için de böyledir! İster bizi gönlümüzle, isterse bir yerimizi yontarak, yakarak veya acıtarak, zorla iyi etsinler, yazılı kurallara uysunlar, isterse uymasınlar(...) içimizi temizlesin ve ya başka bir şekilde bizi zayıflatsın, yahut da şişmanlatsınlar, bütün bunları, bedeni iyiliği ve onu kötü iken daha iyi kılmak, ve daima baktıkları hastaları kurtarmak için olmak şartiyle, bizi bir sanata göre tedavi ettikçe, onlara hekim demekte en ufak bir tereddüde bile düşmüyoruz.
“Kıpırdama,” dedi şerif ve yaralara acıyla baktı. “Açıkla.”
“Hımm, yataktan çıkarken düştüm, desem?” dedi Chloe.
Adam başını kaldırdı ve gözlerini ona dikti. “Bir daha dene, bu defa soru cümlesi olmasın.”