Öncelikle belirtmek isterim ki;
Kitap başladığı gibi devam etmedi özellikle son bölüm bana göre saçma
ve bütünlüğü bozmuş gibi geldi.
Galiba uzakdoğu edebiyatının en temel sorunlarının başında gelen bir durum bu.
Bari özel yeteneklere sahip biri, bir tür Şaman,
ölmüş insanların ruhları ile irtibata geçebiliyor,
insanların geçmişini görebiliyor vs.,
yazar Bari ile insanoğlunun kötülüğünü sorguluyor.
Gerçekliği çocuksu bir masal gibi ortaya serip herkesin kaçmaya çalıştığı,
göz ardı ettiği olayları gün yüzüne çıkarıyor olması. yazarın vatansızlık duygusundan söz etmek gerek.
Prenses Bari'de işleyen yalnızlık, ezilmişlik ve vatansızlık duygularını fazlası ile hissedebilirsiniz.
Kitaptan çıkarılacak çok fazla gerçeklik olduğunu söylemem gerek.
Kuzey Kore'nin kasvetli bir kentinde,
yıllardır erkek çocuk hayaliyle yanıp tutuşan bir çiftin yedinci kızları dünyaya gelir.
Deliye dönen baba, bebeği ormanda ölüme terk eder.
Büyükanne yardımına koşup bebeğe Bari adını verir.
Efsaneye göre bu, abıhayatı aramak için yollara düşen bir prensesin adıdır.
İnsanların geçmişlerini okuyabilme yeteneğini büyükannesinden alan Bari,
efsanedeki gibi kendi kaderini çizecek bir yolculuğa çıkacaktır.
Göçmenlerin, kentlerin bu yeni paryalarının yaşadıklarını tüm gerçekliğiyle yüzümüze çarpan roman,
bir Kore efsanesini günümüze taşıyor.
Prenses Bari, Kore edebiyatının büyük ismi Hwang Sok-yong'dan çağımıza ışık tutan bir masal niteliğinde.