Huzursuzluğun Kitabı altında eziliyor zihnim. Aynı zamanda onu okurken aldığım zevki kutluyorum.
Kitap bitti, beni de tüketti. Sayfalar ilerledikçe huzursuzluk belirginleşti, belirginleşti ve bir yerden sonra boğazımı sıkmaya başladı. Bitirdikten sonra bir süre ne yapacağımı bilemedim. Okurken içim sıkıldı ama bir o kadar da hak verdim Pessoa’ya. Bazı yerlerde kendi günlüğümü okuyor gibiydim. Bazı bölümlerde ise Pessoa’ya üzülen biriydim. Yalnızlıktan, eylemin zorunlu oluşundan, anne özleminden yakınan, neye inanacağını bir türlü keşfedemeyen ama bunu kendini hırpalaya hırpalaya saklayan biri vardı sanki karşımda.
Pessoa, hayallerde yaşamaya müptelaydı. Hayal etmeyi başaramayanların yaşamadığına inanıyordu. Birçok farklı ağızdan, farklı kişilikten eserler kaleme aldığını biliyoruz. Huzursuzluğun Kitabı’ndaki Bernando Soares de belki sadece hayaldi, zihninde yarattığı türlü varoluş sancısı çeken bir insandı ve Pessoa’nın duygu ve düşüncesiyle alakası yoktu, bilemeyiz.