İçinizde bir tutku, günlerinize anlam katan eşsiz bir yetenek ve en iyi yönünüzü sonuna kadar paylaşmaya götüren bir şey var.
"Bizi çevreleyen sevgisizliğe gerçek anlamda karşı durmadığımız sürece, içimizde yatan kendimize ait kimliğe asla ulaşamayız."
Reklam
438 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Ahh İnce Memed ahh.
Yaşar Kemal'in o muhteşem anlatımı, muhteşem betimlemeleri ile seni çok sevdik. Sen bizden biriydin, hangimizin içinde yoksun ki sen. Bu yüzden çok sevdik seni. Seninle gezdik Çukurova da Toroslar da. Seninle ezildi kalbimiz, seninle birlikte bizim de ayaklarımıza çakırdikenleri battı, Seninle yandı yüreğimiz, Seninle üşüdük dağlar da. Yaşar Kemal seninle bizlere sesleniyordu: haydi kalkın diyor uyandırın içinizdeki İnce Memed'leri, siz de kaldırın başınızı haksızlık karşısında. Susmayın bitmez bu hayatta Abdi ağalar. Sizde çıkın gür sedanızla seslenin, uyandırın bağrınızda yatan aslanı bitmez içimizde İnce Memed'ler...
İnce Memed 1
İnce Memed 1Yaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 202358,4bin okunma
Yaşamaya susadığınız halde hayat meselelerini bir mantık hercümerciyle çözmeye kalkışıyorsunuz. Hareketleriniz sırnaşıklık, küstahlık dolu olduğu halde, ne kadar da korkaksınız! Saçmaladığınız zaman kendinizi pek beğeniyor, ama sert, küstah sözler sarf ettikten sonra durmadan ürküyor, özürler yağdırıyorsunuz. Korku nedir bilmediğinizi iddia ederken bir yandan da yaltaklanıyorsunuz. Bizi hiddetten dişlerinizi gıcırdattığınıza ikna etmeye çalışırken, güldürmek için nükteler savuruyorsunuz. Nüktelerinizin hiç de zekice olmadığını biliyorsunuz, fakat herhalde edebi değerlerinden memnunsunuz. Belki gerçekten acı çektiniz, ama kendi ıstırabınıza dahi zerre kadar saygı duymuyorsunuz. Samimisiniz, bununla beraber iffetiniz eksik; küçük bir gurur uğruna ortaya dökmek ve aşağılamak için, içinizde ne varsa piyasaya sürüyorsunuz... Gerçekten bir söylemek istediğiniz var, fakat korkudan son sözlerinizi daima kekeleyip duruyorsunuz, çünkü bunu açıkça söyleyecek kadar metin değilsiniz; sizinki sadece korkak bir arsızlıktan ibaret. Anlayışınızla övünüyorsunuz, ama bir yandan da tereddütlerle dolusunuz, çünkü kafanız işlediği halde kalbiniz ahlaksızlıkla kararmış; halbuki temiz kalpli olmayan kimsenin idraki tam değildir. Ya o yılışıklığınız, sırnaşmanız, kırıtmalarınız! Yalan, yalan, hep yalan!
Davetiye
Ey Benito Mussolini! Ey gayet yüce, İtalyanlar başvekili muhterem Duçe! Duydum ki, yelkenleri edip de fora Gelecekmiş orduların yeşil Bosfora. Buyursunlar... Bizim için savaş düğündür; Din Arab’ın, hukuk sizin, harp Türklüğündür. Açlar nasıl bir istekle koşarsa aşa Türk eri de öyle gider kanlı savaşa. Hem karadan, hem
Hepimizin bildiği üzere dünyada Sevgi’den yoksun merhamet çoktur. Buralarda her hafta hayır balosu denerek bir “merhamet” balosu düzenlenir. İnsanlar servet değerinde paralar akıtıp masalar ayırtarak baloya katılırlar, pahalı mı pahalı mücevherlerini ve giysilerini kuşanarak eğlenirler. Böyle yerlerden çıktığımızda Somali'deki fakirler, Yemen’deki mazlumlar, Etiyopya’daki açlar için topladığımız paralar sayesinde dünyanın daha iyi bir yere dönüştüğüne inanırız. Gözümüzün önünde zalimce olup biten sefaletten dolayı suçluluk duymayı bırakırız ama bu paraların nereye gittiğini kendimize hiç sormayız. Çevresi baloya davet edilecek kadar geniş olmayanlar ya da böyle savurganlıklara gücü yetmeyenlerse yolda gördükleri dilencilere para verirler. Aman ne yaman. Sokakta dilenen birinin önüne bozukluk atmak kolaydır. Hatta genelde dilenciye para atmak, atmamaktan daha kolaydır. Tek bir madenî para içimizi nasıl da rahatlatır! Hem bize ucuza gelir hem de dilencinin derdini çözer. Halbuki dilenciyi gerçekten sevseydik onun için çok daha fazlasını yapardık. Ya da hiçbir şey yapmazdık. Bozukluk falan vermezdik ve -kim bilir?- karşımızdaki sefaletten duyduğumuz suçluluk içimizde gerçek Sevgi’yi uyandırırdı.
Reklam
1.000 öğeden 741 ile 750 arasındakiler gösteriliyor.