Sinirbilimciler, memelilerdeki oksitosin hormonuna dair ilginç şeyler kesfetti. Oksitosin rahim kasılmalarını ve süt salgısını uyarır. Bir de bilinmeyen yönü vardır: Saldırganlığı azaltmak. Erkek fareye bu hormonu verirseniz yavrulara saldırma ihtimali epey azalır. Daha da ilginci bu hormonun erkek beynindeki sentezinin cinsel ilişkiden sonra en üst seviyeye çıkmasıdır. Başka bir deyişle cinsellik dokunaklı-hisli bir hormon üretir, o da sakin tavırlara sebep olur. Fiziksel şefkatin olağan, cinsel hoşgörünün yüksek olduğu toplumların genelde böyle olmayan toplumlara göre neden daha az şiddete meyilli olduğunun biyolojik açıklaması olabilir bu. Daha barışçı toplumların oksitosin seviyeleri daha yüksektir belki.
Yüksek mevkinin üstünlükleri çok fazla olmalı, yoksa evrim asla böyle delice hırslara izin vermezdi. Kurbağadan fareye, tavuktan file, bütün hayvanlar aleminde var bu hırs. Yüksek mevki genelde dişiler için yiyecek, erkekler için eş demek.
Bütün evrim gelip üremedeki başarıya dayanır, bu da erkeklerle dişilerin farklı öncelikleri olmasını açıklar. Bir erkek rakiplerini uzak tutup olabildiğince çok dişiyle çiftleşerek yayar dölünü. Bir dişi için çok manasız bir stratejidir bu: Çok sayıda erkekle çiftleşmesinin ona bir faydası yoktur.
Erkekler için ya hep ya hiçtir bu oyun; kimin tohumlarını bol bol ve çok uzaklara saçacağını, kimin hiç tohum saçamayacağını mevki belirler. Bunun sonucunda erkekler dövüşecek, rakiplerinin zayıf noktalarını tespit edecek ve tehlikeye gözü kapalı atlayacak yapıdadırlar. Risk almak da zayıflıkları saklamak gibi bir erkek özelliğidir. Erkek primat dünyasında zayıf görünmek istemezsiniz. Modern toplumda da erkeklerin kadınlara nazaran daha az doktora gitmesine ve onları destekleyen koca bir grup karsısında bile duygularını açığa vurmakta zorlanmasına şaşmamalı. Erkeklerin duygularını gizleyecek şekilde sosyalleştiği gibi genel bir kanı vardır, ama bu tutumun, onlanı her an alaşağı etmek için firsat kollayan başka bireylerle çevrili olmaktan kaynaklanması daha muhtemel görünüyor. Atalarımız başkalarındaki en ufak bir tökezlemenin ya da sıhhat kaybının farkına varıyorlardı mutlaka. Yüksek mevkideki bir erkeğin kusurlarını kamufle etmesi çıkarınaydı, bu eğilim zamanla kökleşmis olabilir.
En önemlisi, bonoboların insan doğasına dair yerleşik fikirlere uymaması. İnanın bana, araştırmalarda birbirlerini katlettikleri ortaya çıksa şimdiye herkes bonoboları ezberlemişti. Asıl sorun barışçıllıkları. Önce bonoboyu tanısaydık, şempanzeyi daha sonra, hatta hiç tanımasaydık ne olurdu hayal etmeye çalışıyorum bazen. İnsan evrimi hakkındaki tartışma belki bu kadar şiddet, savaş, erkek egemenliği üzerinden değil; cinsellik, empati, özen ve ortaklık üzerinden yürürdü. Ne farklı bir entelektüel coğrafyaya sahip olurduk kim bilir!
Dili çok güzel, sade ve akıcı. Altı çizilecek ve alıntı yapılabilecek yığınla satır dolu bir kitap. Şahsen ben okumaktan büyük keyif aldım, yaşamın her alanından izler buldum. Hiç bitmesin istediğim “Bir Delinin Senfonik Dokundurmaları” isimli şiirini aşağıya alıyorum.
-Sevgi,
Kilidi olmayan tek hazinedir.-
-Sevgisiz kalp ışık girmeyen mabet