“Böylece dolaştı İzmit şehrini Ali Kemal. Sonra dedim ya astılar şu köprünün üstündeki dallara ölüsünü. Sonra ölüyü indirdiler fakat gömleği mi, donu mu ne iç çamaşırından bir şey öteki dalda bir iki ay sallanıp durdu. Sonra satıldı müzayedeyle saati filân, çok sonra... Ben birini bilirim tek çorabını hatıra diye beş liraya alan.» Tatar yüzlü adam sordu: « Saat altın mıydı?» « Altın.» « İyi etmemişler, saatı da alan çorabı da alan iyi etmemiş. Uğurdur derler, inanma. Asılan insanın eşyası uğursuzdur. İyi etmemişler.”
Cahit Sıtkı, yaşama sevinciyle birlikte ölüm düşüncesi de şiirlerinin temelini oluşturan şairimiz.Yaşama o kadar bağlıdır ki ölüm korkusu hayattan kopmak istemeyişinin bir neticesi olarak şiirlerine yansır.Asıl ününü Otuz Beş Yaş şiiriyle kazanmıştır.Okul yıllarında arkadaş olduğu Ziya Osman Saba onun şair yönünün gelişmesindeki en önemli
-Çok konuşmak dili kaydırıp şaşırtır, dostları usandırır. (Hz. Osman)
-İki şey ebediyen devam eder; Musibetler ve ihtiyaçlar. (Hz. Osman)
-Ecelin mutlaka geleceğini bilen, amelini artırır. (Mansur bin Ammar)
-Nefsinin arzularına göre hareket eden mahvolur. (Mansur bin Ammar)
-Ey kardeşim; sen, fikirden ve düşünceden ibaretsin.
Haketmeyen yalancı iki yüzlü karakter yoksunu insanlar bütün sevginizi iyi niyetinizi güveninizi ilginizi sömürürler sonra suçlu siz olursunuz insanlar gelip neden bu kadar güvensizsin neden korkuyorsun der durur ne yaşadığınızı nasıl yaralandığınızı bilmeden. Gerçekten sevilmeyi hakeden insanlar da suçsuz bütün suç o iki yüzlü şahsiyetsizlerde ama bedelini kim ödüyor suçsuz insanlar. Böyle olanların tümünün Allah belasını versin burdan onlara sövgülerimi iletiyorum. Yaşattığınızın 10.000 katını yaşamadan gebermeyin emi lanet olasıcalar. Bu bedduam böyle olan bütün insan görünümlü kalpsiz iki yüzlülere gitsin. Hepinizden nefret ediyorum.
“Burada kalamam, geriye dönemem, ileriye gidemem” diye bitirdi sözünü çakır gözlü genç adam.
(O konuşurken tansiyonum mu yükseldi, şekerim mi düştü, anlamadım. İlk söz alışından itibaren sürekli tutunacak bir şey aradım. Hem ne dediğini iyi biliyor hem de diyeceğini iyi diyordu. Acele edişinde, herkesten önce söz alışında bir tuhaflık vardı. Ve