Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

cihat ince

Üzerine Alın Diye Yazdım
Zamanaşırı düşerse bir iç ses, nefretin hüzne olan bağlılığı kadar, sevincin mutluluğa yaptığı yatırımda incelenmelidir oysa, tıpkı kanatları özgürlük için sembolize eden bir ressamın, bilekteki zincirleri pembeye boyaması gibi mesela. İçin kaçıncı cehennem? Ya da; İçince bu dünya kaçıncı cehennem? Toz düşüyor saçlarına büyük şehir sokaklarında.
Reklam
Pardon Kaç Oldum?
Biraz büyüdüm bugünlerde, bir ses için bir söz, bir söz için bin yaş takas edebilirim sanırım. Kafamın içinde tilkiler dolaşırken, düşünüyorumda spreylerle boyanan duvarların arkasında, gün ışığından muaf olsa dahi açabilen çiçeklerin güzelliği, dükkanlarda kombinlenerek satılanlardan bin kat daha güzel ve buna yemin bile edebilirim. Ağacın gölgesiyle attığı hava ne yazık ki Güneş batana kadar. Mum ışığına yaklaşan bir parmağın gölgesi ise karanlıkta tüm odayı kaplar. Mesele gölge yaratabilmek ise herkesin mutlaka bir yeteneği var. Güneş gölgeyi, gölge ise geceyi kovalar. Kişi bilinmediğini sanırdı kendinden bilirken işi. Kurulan cümleler bile uzay boşluğunda asılı kalırken unutmaktan söz etmek büyük cesaret, yaşamadan görmek özneye hakaret. Varlığın, somut hali gözle görülürken, soyut hali konuşurken, kendini ele verir. Bu yüzden psikolojide çoğu zaman obsesiflik içinde paranoid bozuklukta incelenir. Cihat İnce 02.03.2024
anlam karmaşası
Anlam karmaşası içinde anlamsız anlamlarla anlıyorum anladıklarımı. Dünden bugüne değişen yalnızca zaman diyenler ya insanlıktan bir haberler yada ehliyet-i akla sahip değiller. Doğurganlık oranından bir ülkenin ekonomisi, kültürü, sanata bakış açısı veya kişilikleri hesaplanırken sistemin kondom kullananları ihtimaller üzerinden değerlendirmesi genellemeye tabî tutulmanın en basit örneklerinden biri değilmidir.? Soruyorum size? Bir kez geldiğin bu hayatta, inandığın doğruların başkasına göre farklı görünmesi seni ne kadar yanlış biri yapar? Yani sizin zerre inanmadığım doğrularınız beni ne kadar etkiliyorsa, yüzüme söylemeye cesaret edemediklerinizde sizi o kadar etkilemeli. Ve unutmadan kabuğunuzun içi çürümüş fikirlerle kaplı iken, ayakkabılarınızın beyazlığı yalnızca basacağınız bir boka bakar. Şahsım üzerinden derim ki : Kullanmaya çalışırsanız mutlaka keşfedeceğiniz bir aklınız var. O da tahminimce ceviz kabuğu kadar. Saygındaysam, saygılarımla. Değilsem çokta kasma. Cihat İnce

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Tanrılarda İnsanlara Borçlanabilir
Kafamın içinde sivri sinekler dolanıyor, ceviz kabuğundan hallice beynimin kıvrımlarında dolaşan kanıma göz dikmiş sinekler için bütün vücuda yayılan o 6 litre kanı baz alırsak, sineklere göre oldukça değerli bir bedenim olduğunu söyleyebilirim. Kanımı emen her sineğe elbette saygım var. Ruhumu emen, hayallerimi baş aşağı eden, somut tokatlar, soyut yaralar, imalar, aşağılamalar ve haksızlıklara karşı parçalanmış duygulara göre nedenli bir istek sinekler için kan emmek. Düşünmeye çalışıyorum bazen. Bazen düşünebildiğimi varsayıyorum sadece, parçaları eksik bir çok duyguya sahibim. Nefret kelimesini 6 harfe sığdırmak ne büyük başarı, oysa hissetirdiği duygunun tarifini anlatabilecek kelimeler yetmezken. Yıkılan kaç hayal için bir gerçekliğin yüzüme vurulacağını bilmezdim eskiden, acı olan gerçekler değildi aslında, bilirdim ki hayallerimi taşıyan bedenim yorgun düşmüştü bir süre. "Kalk" dedim kendime uykuya çeyrek kala, zihnim buharlaşmaya hiç bu kadar yakın olmamıştı oysa, damarlarımın çatlaması için büyük bir suikast planı vardı kanımın. Dünya, hızına yetişemezdi beynimdeki bu döngüye. B+ pozitif kanın bedendeki iktidarına son verilmişti 16 metre karelik bir odada. Kanımdaki muhaliflerin demokrasisiydi bu. Sayılmayan tek sandık, 6 yaşında diz kapaklarını sımsıkı tutan çocuğun Tanrıdan tek duasında saklıdır. Sahi Tanrı demişken; Tanrılarda insanlara borçlu olabilir.Ama bu dünyada ödeyebilecekleri kadar güçlüler mi işte onu bilemem. 07.06.2023 Cihat İNCE
Çocukların Göz Yaşı Değerlidir
Aklım düşüyor en çok pazar geceleri, düşünüyorumda o gün saatlerin pilleri aynı anda greve girmiş gibi sabaha karşı 04:17'de durmuştu. Belki Îsrafil bile surâ üflemek için defalarca kararsız kalmıştır, bilmiyorum. Bu yıkım kıyamete çeyrek kala yaşandı. Yer yüzünü çok hafife aldık. Doğa defalarca kartları yeniden dağıttı, biz kozu maddiyatta aradık. İnsanlar ölümlerini parası yettiyse satın aldı, parası yetmeyen senelik kontratlarla kiraladı. Zamanı bilmem ama o sabah Güneş bile doğmak için geç kaldı. Çaresizliğin kelime anlamını iki ayağımda farklı iki ayakkabının sağ tekini giydiğimi gördüğümde yeniden düşündüm. Ayakkabı o gün ki o şartlar altında yaşamaktan sonra en lüks somut eşyaydı. Yaşama güdüsü 79 saniye sürse bile o çığlıklar desibel makinalarını saniyede 100 kere kırardı. Salıncakta sallanmaktan korkan küçük depremzede bir çocuk gördüm bugün, deprem değildi o çocuğu mutluluğunu elinden alan, malzemesinden çalandan , mütayitinden, onayını verenlere kadar hırsızlardı. Çaldıkları hayatlar sonrasında arkalarında silinmeyecek büyük travmalarda bırakıldı. Umarım bir gün o deprem sonrası ağlayan her çocuğun göz yaşı kadar suya muhtaç olup hesap vermek zorunda kalırsanız. Cihat İNCE 04:17' de Duran Saatim Üzerine
Reklam
Okunabildiği Sürece Her Yazı Bir Kanıttır.
Acının rengini merak ederdim çocukken, soyut duyguları renklendirmek için tarih derslerini seçerdim hayal kurmak için. Bir tek Korku için bir renk seçemedim sadece, yakıştıramadım ne zifiri siyahı, ne kandan kırmızıyı. Korkunun %40'ı beşinci saniyeden sonra silinmeye başlıyor.%60 için kaygı, çoğu zaman olması gerektiği gibi sırtını sıvazlayabiliyor. Tamamen bir renk şöleni düşüyor göz kapaklarıma, hatta  geçiş üstünlüğü yaşanıyor antrasit bir solukta. Fütürist bir sanatçı vahşi bir piano doğaçlamasını dinlerken, çizeceği tabloya ilham olması için salondakileri bir molotof kokteyli ile havaya uçurmak istese sanat, toplumsal bir sorun olurdu muhakkak. Peki akvaryumda çeyrek metrekareden az bir alanda dönüp duran balıkların özgürlüğü için tablolarını bir açık müzayede satmaya çalışsa, sanat satılabildiği sürece yine toplum için olurmuydu? Harfleri yanyana sıralarken yosun tutmuş kelimelerin günyüzüne çıkması için, genellikle ya kalp yada akıl tutulması gereklidir.Deliler söylemedikleri için değil söyledikleri için dört duvar arasına hapsedilir.Bu da insan oğlunun kendine bile yalan söyleyebileceğini gösteren mutlak bir delildir. 6 kuşağına şahit olduğum insanın, bir şeyler düşünmesi, okuması, araştırması yada susması için, ufak bir rüşvetin bile yeterli olduğuna hepimiz yaşayan örnek olarak sayılabiliriz.  Sustuklarımıza o kadar alışmışız ki konuşmak için bir gün ölmeyi bile yeğleriz. Cihat İNCE Kendime Kendimce Not -3-
6 Kelime
Bak, dört duvar dünya, kelimeler kolları bağlıyken bile ahizeden düşerse bir numaradan başka bir numaraya, zamanda mevsimleri sığdırabilir ağzı bantlanmış karton bir kutuya. Gece için ışık rengi neden önemli? Ya da kelimeler, dudaktan çıkmadan önce saniyede kaç km hızla önce zihinde söylendi? Şimdi sen mutlu olursan gece gündüzü, nisan yağmuru, falezler kayalıkları, kaldırımlar ayak seslerini unutur. Zamansa, varlığın en tehlikeli halinin "-de" bağlacının ayrı olduğunu farkettiğinde son bulur. Sesim duvarları geçebilseydi çarpışabilirdik uzay boşluğunda.Senin cümlelerinin "e" harfi dağılırdı sonsuzluğa, "i" harfleri geçen kurduğum cümleler centilmence diz üstüne çökerdi, şairler buna "küçük uyumu" derken çocuklarsa mutlaka bir dilek dilerdi. Altını çizmiyorum ama altı kelime bırakıyorum bir not kağıdına. "Mutlu olmak için asla sebep arama" Cihat İNCE Kendime Kendimce Not -2
Pardon! Zamanda asılı kaldımda.
Zamana takılı kalmamıza neden olan anılar bile silinebilirmiş, ne garip değil mi? Unutmak hatırlamaktan daha zordur diye düşünürdüm hep oysa. Bilincin altına yapılan yolculuklarda, kendi halinde ufak bir çocuk, belki de 20 - 25 yıl sonra yeniden yaşayabilir çocukluğunu halının üzerinde dönüp duran bir oyuncakta. Fısıldayarak konuşurken kendimle 60 metrekarelik 1+1 evin odasında, zaman için tek iş birlikçim olarak beyazlayan saçlarımı örnek gösterirsem, hesabını sorduğum yıllar kaybolmaya mahkum mu olacak odanın görünebilen beyaz duvarlarında? Bilmiyorum. Kendim için çıktığım yolculukta tabelalar artık daha ilerisini gösteriyor. U dönüşünün yasak olduğu kadar ikaz lambaları bir not kağıdında kendini hatırlatıyor. Zaman insandan aldıklarını hiç beklemediği bir anda geri verebiliyor. Hayat işte, çaldıklarından sonra nedensizce şasırtabiliyor.  Cümle içinde kullanılabilen kaç duygu tüyleri ürpertebilir? Yada acı hissedilmek istendiği için mi 12:00 den evvel uyumaları çocuklara tembih edilir? Balkabağına dönüşeceğini bildiğim hayaller sokak lambaları sönene kadar elbette beklenir. Ve zaman, kaybettiğini kabullendiğinde işte o zaman değerlenir. Cihat İNCE Kendime kendimce not.
Zihnin Potporisi -3-
Gün gecenin peşindeyken saniyeler ölülerini anıyor anılar içindeki dualarla. Yarı açık gözlerin dalıp gitmelerine bavul hazırlayan sağır kulaklar için, saygısızca söylenmiş bir cümle bilet niteliği taşıyabilir mi karakterden yoksun kirli başkentli ruhunuzlarınıza? Adımların ileri görüşlülüğü olsaydı dizlerimdeki yaralar için kaldırımları şahit gösterirken, altı yaşında bir çocuğun ıslah edilmesi karşılığında hakime uzaktan kumandalı arabamı verebilirdim Çok şeye şahit olmuş perdelerin ömrünün yeni bir eve taşınana kadar olması, kendi sırlarımızı da unutmak istediğimiz anlamına gelmez mi? Yada pencerelerin bir miktar güneş görmesi ayın dolunayından neden daha önemli? Oysa samimi bir "Siktir Git" cümlesi, çıkarcı bir "Nasılsın?" sorusundan daha değerli. Tabi ki insanoğlu verdiği cevapla nasıl olduğunu bildiği bir gidişe yöneldi. Köprücük kemiğinde kaybolan dudakları engellemek için evlilik cüzdanı istendi. Vücudunun tapusuna sahip olan insan, üçüncü çocuk teşvikiyle bakım parası için, banka kuyruklarında saatlerce bekledi. Şimdi yıl dönümü kutlanıyor traji komik mahkeme salonlarında boşanma avukatlarıyla. Masallarda anlatılan "onlar" erebildi mi muradına bilemem. Bizimde çıkacağımız kerevetin sağlamlığı için asla söz veremem. Cihat İNCE
Gün güneşe ihanet edebilir ayın şehvetli parlaklığı bulutların arasına saklanınca. Yıldızlar pistten indirilmişçesine kaybolurken gecenin hüznü için, bir ambulans sireninin sesinin duyulmasıyla kaybolması bir oluyor. Ayıp olmasın diye arada bir yanan sokak lambaları sanırım yine grevde.Tuhaf ki sokağın heybeti büyük ama insanlığı oldukça küçük. Doksanların ortalarından kalma bir şarabı kadehe doldurmadan evvel, diğer alkollerden bugün için af dilerken, bunca keşmekeşin arasında Arnavutların aklıma gelmesi nedensiz ve sebepsiz. Kaldırıyorum kadehi diyorum ki "Değeriniz işte buradaki kaldırımlar kadar önemsiz." Köşe başlarında karanlık yüzleriyle, aydınlık dünyayı satıyorlar 300 liralık bir hapın içinde. Koku almayan burunlara çekilen maddenin en toz hali, geçmişi bir süre unutmanın elbette olmalı bir bedeli. Yüzüstü uyuyanlar için devlet huzur vergisi kesiyor mutlu uyanmaları engellemek için. Ahizelerden beklediğini alamayanların mesajla şanslarını denemelerinden daha küçük düşürecek nadir şeylere tanık oldum.Kerat cetvelini öğrenmiş bir çocuk dostluk kredinizi hesaplarken geri dönüşü olmayan yalanlar için önce dürüstlüğü deneyiniz ve olmazsa ana menüye dönmek için biri, aptallığınızı kabullenip tescillenmeden önce vereceğiniz kişisel bilgileriniz için lütfen ikiyi seçiniz. Sağ duyu bile ayna karşında yön değiştiriyorsa vicdandan bahsedenlerin ön kameralarıyla kendi fotoğraflarını çektikten hemen sonra silmelerini asla sorgulamam. Cihat İNCE
Reklam
Akşam Notları
Büyümeye kaç yıl evvel başladığımı hatırlamıyorum. Takvim yapraklarının koparılışları dökülen saçlarımdan daha yavaştı oysa. Aynalarla aramın olmaması kendime söyleyecek hiçbir şeyim kalmamasından sanırım. Doğduğum günü unuttuğumu farketmeye başladım bir anketi doldurmaya çalıştığımda yada şifresini unuttuğum bir mobil uygulamada. Kelimeler o kadar dağınıkki zihnimde, sorulan sorulara vereceğim cevaplar üşengeçliğimden dolayı, ya "bilmem" yada "aynen" olarak çıkıyor dudaklarımdan. Otuzlu yaşlar ölmek için erkenken yaşamak için hayli zor oluyor. Sayfalar, kelimeler, cümleler hepsi yol kenarında otostop çekiyor iyi kötü yaşadığım anılarda. Bir kadının sesi çınlarken kulaklarımda, avaza kesiliyor ayaz. "Çocuk" diyorum "Kopar takvim yapraklarını yeniden ve büyü biraz" Alkışların hep ritimli olması doğum günlerimde yanlış dilek dilememe vesile oldu sanırım.Yada süper kahraman olmak için akşam yemeklerini biraz fazla kaçırdım. Tanrının unuttuğu çocuk olduğumu aile kavramını bir resim defterine anne ve babanın elinden tuttularak çizilmiş bir resmi sorgularken anladım.7 ve 8 yaşlarımda olması gerektiği kadarda aptaldım. Dünyanın dönüş hızından daha hızlı yön değiştiren insanlar tanıdım. Geri dönerler diye aynı yolda yürümemek için güzargahımda bulunan bütün tabelaları olduğu yerden kaldırdım. Şimdi bütün şeritler en büyük sırdaşımdır kaybolmak için çıkılan yolculuklarda. CİHAT İNCE
Son Yazı 04.08.2022
Bir "hoşçakal" düşüyor gün doğarken pencereye, saatleri bile mest ederken bir zamanlar kurmuş olduğum cümleler, zamanın zaferiyle mutlaka bir gün yenilecekti. Altını çizdiğim cümleleri, yazmak istediğim kitaptan bir gün silmem gerekeceğini bilmem gerekirdi. Sayfalarım zaten kirliyken bir duyguya kaç kelime sığabilir? Öznesi söylenmeden kurulan cümleler için kaç kadeh daha içmem gerekir? Bavullar boş kalsa da sanırım artık gitmem gerekir. Zamana takılı kaldığında gözlerin, benim için sessizliğinle savaş, sessizlikte iç sesin elbette kendini savunacak ve kalbinde kurduğun isyanda prangalar bile bir gün kırılacak.Baharı bekleyen düşler "son" olmasına yenildi. Yoksa "ilk" gelenin gideceğini bildiğimiz için mi duygulara mevsim geçişi denildi. Takvim yaprakları hatırlanmak için mi saklanır zihnin bir kenarında, unutmak daha da zor değil midir hatırlamaktan oysa.? Gücüm yetseydi zamanı çok önceye almak isterdim. Sevmenin tanımını göstermek için, tarafindan sevilmenin vermiş olduğu ışıltıyla gözlerimden görmeni beklerdim. Bir çift sözden ziyade bir çift gözdü beklentim. Şartlar hiç bir zaman eşit olmasada "Ne sen bunca zaman sevmeyi biliyordun ne de ben sevilmeyi". derdim. Geride bir oda, şahit duvarlar, ahize de takılı kalmış yarım cümleler ve saklanan hayalleri bırakırken, gecenin gündüze karıştığı bir zamanda, eve gelirsen bir gün anahtar paspasın altında. Not: Kitapların ön sözlerine bıraktığım tüm cümleleri bir pilot kalemle karala. Cihat İNCE
Zihnin Potporisi -2-
Yan yana sıralanmış kelimeleri zihnin odalarında hapsetmek için kaç kadehe ihtiyacım var bilmiyorum. Alkolün verdiği yetkiyi, elimden aldıklarına inanıyorum asık suratlı bir garsonun yanıma gelip “İçer misiniz bir bira daha?” dediği anda. Masa tek kişi için hayli kalabalık, küllüklere sığmayan izmaritler için hiçbir af çıkmıyor dudaklarımdan, sesim düşerken bir sigara dumanında diyorum ki “Alabilir miyim? Lütfen bir bira daha?” Gecelerin sessizliğiyle çarpışırken sessizliğim ve saat başı kullanılması gereken kelime sayısını ihlal ederken zihnim, elbette bir cümle içinde yenilebilirdim. Zaman için kullanılan her cümle durdururken zamanı, saatlerin daha hızlı akmasını sağlamak için kaça kurmalıyım hafızamı? Masalar terk edilirken birer birer, muhabbetlere şahit olan şişeler ve küllükler “iyi akşamlar” diyen bir garsonun masayı toplaması ile son buluyor. Ne komik değil mi anıları yaşayan onlar olurken, silinmesine izin verenler de yine onlar oluyor. Gece suya düşeli ne kadar oldu bilmiyorum. Kulaklığımda çalan şarkılardaki cümleleri işime geldiği gibi seçerken, sözlerin tamamı için sanatçıdan sonsuz af diliyorum. Dönüş yolu için caddeler arasındaki uzunluğa yük olan bedenim için ayaklarıma güvenirken, aklıma göre hayli şüpheciyim. Yarım kalmış hayalin ortasına inşa ettiğim bir evin en karanlık odasında biraz dinlenmeliyim. Cihat İNCE
Peki Ya Tanrı Yarattığını Kıskanırsa?
Boğazında takılı kalan kelimeleri farklı cümleler içinde kullanmaya çalışsanda zihnin kendine özgü xray cihazı her seferinde bunu algılayabiliyor. Beynin alarmı bir silüet getiriyor gözlerinin önüne, fonda çalan ses tonunu keşfederlerse diye sızlıyor dakika da 100 kere atan kalp.Mucizenin nefes alan bir insan olması, Tanrının bile yarattığını kıskanmasına vesile olursa, olabilir mi imkansız dediğin şeyin karşında durması? Çok söz var söylenmesi gereken sessizlikte, bakışların yönü bir sayfanın altı çizili cümlesinden ziyade anlık gelen düşüncelerin renginde. "Renkler" diyorum, "Kaybolabilir mi kahveye düşmüş bir gözün içinde?" Yastıklar uykuya karşı açtığı her savaşı kazanıyor bedeninden habersiz. Bedenin kaybolmak için yaşlanırken, zihnin gençleşmek için umudu sanırım yetersiz. Bir beklenti beklerken belkileri, belkilerin birliktelikten oluşabilme ihtimali, eminim ki benliğinde savaşan bencillikti. Sesim çarpıp geri dönerken 45 metrekarelik bir odada, uyurken kulağıma bir çift kelime fısılda... Cihat İNCE
İki Masal Bir Misal
Gün geceden habersiz doğarken yeryüzüne, sokak lambalarının yanmasıyla birlikte güzellikleri sorgulanmaksızın, takvim yapraklarıyla saklanıyor geçmişteki anılar. Çekmece içine kapatılmış kutulara kaç duygu sığar bilmiyorum. Verilen sözler, iyi dilekler, sevinçler, üzüntüler, beklentiler… duyguların en somut örneği değil midir? Hediyeler ya da
78 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.