Anadolu’da gelir sağlamayan, kışın sadece masrafı olan atlar yılkıya bırakılır başıboş şekilde. Bu romanında yazar yılkıya bırakılan bir atın sesi oluyor, insanı insanın gözünden değil masum bir canlının gözünden anlatıyor. Abbas Sayar’ın betimlemelerinde bazen ağzım açık kaldı diyebilirim. Nasıl olur da böylesi cümleler gelebilir bir insanın aklına ve nasıl doğayı, insanı, hisleri anlatmak için böyle betimlemeler kullanabilir, ne güzel bir kalemi var düşünmeden edemedim. Ne yazık ki insan, insan olabilmekten çok maddi şeylerle bozunca kafayı, savunmasız canlılardan çıkarıyor acısını. Okurken sanki o soğuk kara kışta, yalnızlıkla, vahşi doğayla mücadeleyi eden sizsiniz, bir ormandan kurtulmaya çalışıyorsunuz, ama kendi bedeninizde değilsiniz gibi. İşte öyle bir his, korumamız kollamamız gerekirken zarar verdiğimiz veya kötülüklerden sakınamadığımız tüm canlıların sızısı vicdanımıza takılıp yakamıza yapışmış gibi bir his. Kiminin içi sızlar okurken, kimi gözyaşlarıyla çevirir sayfaları. Ama sonunda yüzümüzü güldüren bir final olması beni inanılmaz mutlu etti, sizin de okumanızı isterim dostlarım. Tek solukta bitecek bir kitap. Fakat tavsiyem birkaç geceye bölüp uyku öncesi kitabınız yapmanız. Pişman olmayacaksınız.