O esnada, etraf trenin tünele girdiği zamankine benzer şekilde bir gümbürtüyle zifiri karanlığa gömüldü. Yüz yüze olduğu Tsubakiyama'nın bembeyaz yüzü birden kayboldu.
"Bu da neydi?" Kıdemli'nin sesiydi.
"Yeni tür bir bombaydı. Hiroşima'daki gibi." Şiro'nun sesiydi.
Kıdemli, "Hayır, güneş patlamış olamaz mı?" diye sordu.
"Evet, belki öyle olabilir. Sıcaklık aniden düştü." Şiro düşüne düşüne konuşuyordu.
"Güneş patladıysa eğer dünyaya ne olur?" Hemşire Tsubakiyama ağladı ağlayacak bir sesle sordu.
"Dünyanın sonu gelir." Kıdemli, bitkin bir şekilde cevap verdi.
Herkes sessizce bekledi ancak etraf aydınlanmadı. Bir dakika geçti. Saatin tik tak sesleri karanlığın içinde unutulmazdı.
"O hâlde, öğle yemeğine ne dersiniz?" Şiro'ydu bu.
"Az önce hepsini yedim. Seninki duruyor mu?" Kıdemli, bu hayattan ayrılırken bir lokma bir şeyler yemek istiyor gibiydi.
"Duruyor. Ölmeden paylaşıp yiyelim."
kitap atom bombasından bahsettiği için doğal olarak kaotik ve karamsar bir kitap. ara verip güzel bir film izlemek istemiştim. listemden rastgele açıp the road izledim bütün gecemi mahvetti. karamsarlık ve kasvet içinde boğuluyorum.