Gözü hiçbir şey görmeden derslerinde ilerliyordu, her türlü hırstan uzaktı, amacı kendini uyuşturmak ve mahrum kaldığı onca şeyi düşünmemekti. Pek çok insanın yaşamının beyhudeliğini ve boşluğunu görmemek için kendini kaptırdığı bu hummanın içinde eşsiz bir sırrın barındığını anlamıştı ve kendi yaşamına da bu yolla zorla bir anlam yükleyeceğini umuyordu; gelgelelim ilk gençliğin yaşamın anlamının değil, bütünüyle çeşitliliğinin peşinde olduğunu unutuyordu tabii.
Sonraki günlerde de değişen bir şey olmadı: Hüzünle sevinç, umutla düş kırıklığı sürekli iç içeydi; belirsiz bir duygu, ama daima yabancı olmak ve alışamamak...
Albay hamağını kurdu.Evi kilitleyip odayı ilaçladı.Sonra lambayı yere koyup hamağa uzandı."Anlıyorum" dedi hüzünle."Kötü bir durumun en kötü yanı bize yalan söyletmesidir."
Bu iki adam dünyada hoşgörü diye bir şey olmadığını bilmiyorlar. İnsan kendininkine uygun olmayanı bağışlamaz. Biz, hoşgörüsü olmadığını bile bile, başkalarında kendininkinden ayrıyı bağışlamaya çalışana hoşgörülü diyoruz.
İnsanlarda anlayamadığı bir şey de gazete okumalarıydı. Neden her sabah içlerini karartmak gereğini duyarlardı acaba? Futbol maçı hastalarınınkini anlıyordu.Ya ötekiler? Binlerce gazete satılıyor bu şehirde. Örneğin şu yaşlı adam! Yoksa FATİH'TE İKİ EV YANDI başlığını görüp 'İyi, Benim orada evim yok,' diye düşünebilmek rahatlığı için mi okur? BİR ADAM KARISINI ÖLDÜRDÜ. 'İyi etmiş. Kim bilir ne namussuzdu.' ÇİN'DE İSYAN. 'Beter olsunlar, kırsınlar birbirlerini. Bize dokunmasınlar da!..' Bu 'biz' dediği daha çok 'ben' değil mi? 'Ben, benim, bana, beni!' Herkes 'Ben'.
ÖLÜ VAKİTLERİ YAŞAMAK İHTİYAR EVLERDE
Duvarları çatlak
Tavanı dökülmeye hazır
Temelinde bitlerin karıncaların ince bacaklı böceklerin
gezindiği
İhtiyar evlerde
Zamanı çekip üstümüze
Örtüyoruz kirli ve açık yerlerimizi.
Bir şey mi var
Sandık diplerinde saklanan merdiven altlarında
unutulan
Ahır köşelerine atılmış paslı
...Baş döndürücü bir fikirdi.Böylesi bir girişimin korkunç olduğunu düşünen, başarısız olmasını uman da pek çok kişi vardı.Ama içten içe biliyorlardı ki, bilim bir şeyin mümkün olduğunu duyuruyorsa, günün birinde elbet gerçekleşecekti...