Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

irem

Adaleti bu dünyada arayan yalnızca belasını bulur !
Reklam
Gerçek ya da kurgu , bütün hayat aşk denen yalan çevresinde dönüyordu sanki . Üstelik tecrübe gösteriyordu ki , bu zıkkım , mutluluktan ziyade bir felaket müjdecisiydi . Peki neden herkes onun peşindeydi ? Ya da öyle miydi hakikaten?
Kan döken öfkelerle çıldırtan gamsızlığın, taş gibi ağır acılarla isterik neşelerin, hazin doğumlarla gülünç ölümlerin, zehirli nefretlerle zaaflı aşkların, kedi ile köpeğin, eğri ile doğrunun, ak ile karanın ana-baba bir kardeşmişçesine birlikte ve birbirini yiyerek yaşadığı; düzgün hayatlar cephesindekilerin akıllarına sığmayacak kadar karışık, hayat denen muammanın kısa bir özetini andıran, o diğerlerine benzemez sokaklardan geçti. Gitti, döndü, geldi. Birbirlerini tüketerek besleyen, böylece var olanların yaşadığı, nokta kadar bir toprak parçası üzerinde kısa sayılabilecek ömrü, hızlıca tükendi.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Acaba ne zaman yuva kurma fikrini benimseyeceğim diye düşündüm. O sırada bebek bezi ve şekerler pek içimi açmıyordu ama hayatımda önemli yer verdiğim birinin olması fikri kulağıma hoş geliyordu.
Barış Bakış problemli bir hasta değildi aslında. Çıkardığı yangın sayılmazsa , kimseye bir zararı olmamıştı. Genç adam sol elini reddediyor , kendi elinin başkasına ait bir varlık , hatta bizzat bir insan olduğunu düşünüyordu. Gerçi bununla kalmıyordu. Karısının kendisini sol eliyle aldattığına inanıyordu. Oysa henüz çok gençti , evli değildi .
Reklam
Masadaki yetmişlik rakı dibini bulmuştu. Key-Chong devasa bir kayık tabakta gelen lahos buğulamanın limonlu suyuna ekmek banıyor , şaibeli bir uluslararası vakfın sponsorluğunda , radyoaktif mineraller hakkında yapılan önemli bir araştırmanın başkanlığını yürüten bilim adamı Barhun , hüngür hüngür ağlayarak kardeşinin kesilen kulak kepçesini anlatıyordu.
Ah şu modern psikanalistler yok mu! Dünyanın parasını alıyorlar insandan! Benim zamanımda beş Mark’a Freud’un kendisi tedavi ederdi sizi. On Mark’a hem tedavi eder hem de pantolonunuzu ütülerdi. On beş Mark’a Freud kendisini tedavi etmenize izin verirdi… ki buna istediğiniz iki çeşit sebze de dâhil olurdu. WOODY ALLEN
"Pekâlâ, lütfen bana beş on dakika verin," dedi Profesör. "Ve bir de dergi lütfen. Yakın tarihli olursa sevinirim." "İşte bir dahiye yakışacak enteresan bir istek," diye güldü Şevket. "Dergiler salondaki gazeteliğin içinde. Niye bir dergi istediğinizi sorabilir miyim acaba?" "Tuvalete gireceğim de... İşim biraz uzun sürebilir."
Yirmi beş yıllık öğretim üyesi Profesör Olcayto Fişek sınıfa girdiğinde, mesleğe ilk başladığı günkü inançlarının hiç değişmediğini fark etti: Öğrencilerinin hepsi geri zekâlıydı.
"Bilinçaltısal hayaletler," dedi Shakspeare'den bir tirat okuyormuşçasına. "Ya da rüyalar!" Bu metaforun etkisini pekiştirmek için bir süre sustu. Belki tam o boşlukta birisi osurmasa istediği etkiyi elde edebilecekti de.
Reklam
"Fransa'nın şirin bir kenti olan Cannes'da doğmuşum. Babamın işi gereği on üç yaşıma kadar dünyanın pek çok farklı yerinde bir sürü şehir gezdim. Babamın vampir ısırığından ölmesi üzerine annemle birlikte –ki rahmetli sanırım bu yüzden Amerikan sinemasından nefret ederdi– Paris'te küçük bir eve taşındık. Annem güzelliğini iyice yitirmeden çok çalışıp para biriktirmesi gerektiğine inanıyordu ve tabii ki en rahat müşteri bulabileceği yer de Paris'ti. Neyse... Ben Tokat'ta askerliğimi yaparken..."
İnsanların içlerine yüz hatlarına göre karakterler yerleştiriyordu düşünmeye başladığından beri. Hollywood yönetmenleri gibi ruhların yüzlere yansıdığını düşünüyordu.
Müberra ablanın bizi keyfimize bakmaya davet ettiği yer, bej rengi kılıflarının üzerine jilet gibi yayılmış örtülerle kaplı kanepeleri değil, oturma odasının ortasında duran yuvarlak masanın çevresindeki tahta iskemlelerdi. Masanın üzerinde bir makas, yapıştırıcı, kağıt kırpıkları ve içine katlanmış gazeteler sıkıştırılmış kocaman bir dosya duruyordu. Boş zamanlarını kolaj yaparak falan geçiriyordu herhalde. Böyle kadınlar arasında nedense çok popüler olan ve genellikle seramik yapımı ya da İspanyolca dersleriyle başlayıp Küba Dostları Derneği ile devam eden, en nihayetinde de tımarhaneyle tamamlanan bir kişisel gelişim yolculuğunun uğrak noktalarından birinde olmalıydı.
Duyduklarım karşısında hayretim öfkeme galebe çalıyordu. Demek bizim Müberra abla köpeklerini gezdirmek, komşularıyla didişmek ve yoğurtlu biber pişirmek dışında kalan zamanlarını, dünya çapında gizli bir örgütün üst düzey sorumluluğunu yürütmek ve komando talimi yapmakla geçiriyordu.
Fezai Aydıntürk'ün günümüz teknolojisi için devasa denebilecek boyutlardaki cep telefonunu kurcaladığını fark ettim. "Hayrola? Kaptan Kirk'e mesaj mı atıyorsunuz?" "Navigasyon yapıyorum," dedi Fezai Aydıntürk büyük bir ciddiyetle ve nedense benim gülesim geldi. Demek orada dizlerinin üzerine çökmüş, ilk bakışta zannedileceği gibi kakasını değil navigasyonunu yapıyordu
161 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.