Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
...bir ibadet olarak namaz olsun, öteki ibadetler olsun, seküler zihniyetin telakkisi çerçevesinde değerlendirilmektedir. Namazı kılan da, kılınmasına müsaade eden de aynı zihniyet çerçevesinde düşünmeye şartlanmıştır.
Sayfa 27 - İz yayınları
İslâmî düzeni düşünürken özgürlüklerin ortadan kalkacağını zannedenlerin ve bu yanlış zan dolayısıyla İslam'ı eleştirmeye teşebbüs edenlerin telakkisi doğru değildir. Daha doğrusu, aynı şey, demokrasi için de aynı ölçüde geçerlidir. Nitekim bir Müslüman da demokratik toplum düzeni içinde İslam'ın kendisinden istediği şeyleri, her yönüyle ve uç noktalarına kadar icra etme serbestinden mahrum bırakılabilmektedir.
Sayfa 162Kitabı okudu
Reklam
Devlet Sistemi Laik Olabilir Mi?
İslâm hukukunun kabul ettiği devlet sistemini laik olarak vasıflandırmak elbette mümkün değildir. Laiklik, devletin kanunlarının dinî prensiplerden kaynaklanmadığı, binaenaleyh devletin bütün dinlere eşit mesafede durarak kimsenin dinine karışmadığı bir siyasî sistemdir. Halbuki İslâm devletinde hükümetler ve hukuk sistemi, meşruluğunu dinî esaslardan alır. Çünki İslâm dini, insanların inanç ve ibadetlerinden başka, evlenme, boşanma, miras, ehliyet, mülkiyet, alışveriş gibi dünyevi hayatlarını da tanzim etmeyi hedefler. Bunlara imkân tanımamak, dinî vecibelerin ifasına mâni teşkil eder. Bu cihetle İslâm devlet telâkkisi ile laiklik bağdaşmaz. Maamafih laiklik, demokrasi ile din ve vicdan hürriyetinin ön şartı değildir. Nitekim günümüzde İngiltere, İsveç gibi laik olmadığı halde demokratik ve insan haklarına hürmetkâr devletler bulunduğu gibi, laik, ama otoriter ve insan haklarının askıya alındığı devletler de çoktur. Buna vaktiyle Doğu Avrupa devletlerinin çoğu bu kategoriye girerken, bugün Afrika ve Asya'da, hatta Ortadoğu'da çok misaller vardır. Şer'î hukuk, Müslümanlığı üstün tutan dinî karakterine rağmen, Müslüman olmayanların din ve vicdan hürriyetlerini tam olarak teminat altına almış; hatta onlara kısmî bir hukukî ve adlî muhtariyet tanımıştır.
Hârizmşahlar - Hükümdar ve Saray
Hârizmşahlardaki hakimiyet telâkkisi, hükümdar ile hükümdar ailesi arasındaki ilişki şekilleri, saray teşkilâtı, teşrifât usulleri, lâkaplar ve unvanlar, önemli oranda Büyük Selçuklu İmparatorluğu'ndan intikal etmiştir. Hârizmşahlar klâsik bir Türk-İslâm sultanının yetki ve sorumluluklarını şahıslarında toplamışlardı. Veliaht gösterme geleneği bulunmakla birlikte, buna uymama yönünde davranışlar her zaman var olabilmiş, taht hak edildiğinde cülus ve biat töreni yapılmıştır. Hükümdarın divân müzakerelerini kafes arkasından dinlemesi ve Ramazanda huzur dersleri tertip ettirmesi gibi, Osmanlılar devrinde devamını gördüğümüz bazı saray âdetleri, Hârizmşahların sarayında da uygulanmıştır. Büyük Selçuklular ve özellikle de Sencer dönemi örneğinde teşkilâtlanan Hârizmşahlarda devlet dört önemli unsurdan oluşmaktaydı. Bunlar Saray, Hükümet, Ordu, Adalet teşkilâtlarıydı. Şimdi bunlarla ilgili en önemli hususları görebiliriz.
Melikşah (1072-1092)
Alp Arslan, hanedân üyelerinin ülke yönetiminde müştereken hak (sorumluluk) sahibi olmaları şeklinde ve Selçuklularda da geçerliliğini koruyan Türk hakimiyet telâkkisi dolayısıyla, çıkması muhtemel kardeş kavgalarını önlemek amacıyla, Melikşah'ı veliahd ilan etmiş (Nişabur yakınında Râdgân'da Temmuz 1066) ve bunu birçok kere teyit etmiş, hatta Abbasi Halifesi Kâlm-Biemrillah'ın da onayını almıştı. Babasıyla birlikte veya ayrı olarak, değişik cephelerde kahramanlıklar göstermiş, tecrübe kazanmış olan Melikşah, başta vezir Nizâmü'l-Mülk olmak üzere devlet erkânı, komutanlar ve ulemânın da tasvibiyle, Selçuklu tahtına oturdu (25 Kasım 1072). 6 Ağustos 1055'te doğmuş olan Melikşah, bu sırada 18 yaşındaydı. Bununla birlikte yine de saltanatının ilk iki senesini, devletin mevcut sınırlarını muhafaza ve iç karışıklıkları önlemeye ayırmak mecburiyetinde kaldı. Doğuda Gazneliler ve Karahanlıların sınırlara hücumunu karşıladı, batıda ise amcası Kirman Meliki Kavurd'un isyanını bastırdı (Nisan/Mart 1073). Bundan sonra devlet merkezini İsfahan'a nakletti ve sıkı merkeziyetçi bir politika takip etmeye başladı.
Mimari Kirlenmenin Asıl Sebebi Kültürel Kirlenmedir!
"Şehri imar ederken nesli ihya etmeyi ihmal ederseniz, ihmal ettiğiniz nesil imar ettiğiniz şehri tahrip eder." Turgut Cansever, mimariyi insanın ve toplumun fiziksel yansıması olarak görür. Buna bağlı olarak insana dair olan değerler, tümüyle mimariye ve şehre de aktarılacaktır. Ele aldığı değerlerin başında da şüphesiz inanç gelir.
Reklam
Karahanlılar / Hükümdarlık Vasıfları :
Karahanlılarda hükümdarlık telâkkisi, kaynağını Türk Tarihi'nin derinliklerinden alan esaslarla İslâm prensiplerinin mezcedilmesinden oluşuyordu. Barthold'un da belirttiği gibi Karahanlı hükümdarları İslâm dinine bütünüylü bağlı, müttaki Müslümanlardı. Hükümdarda; cesaret ve kahramanlık, akıllılık ve bilgelik ile cömertlik, tok gözlülük, özü-sözü doğruluk, dürüstlük, sakinlik, metanetlilik, affedicilik yani iyi tabiatlı olmakla, sabırlık, ihtiyatlılık, adalet, kanuna uyma, haya sahibi olmak, iz'ân, şeref, dindarlık, kötü huylardan sakınma ve yüksek ahlaki değerlerle diğer bir kısım niteliklere sahip olmak yani erdemlilik gibi vasıfların bulunması gerekiyordu.
Nitekim toplumsal barış ya da kargaşa ve çözülmelerle sağlam aile yapısı arasında, doğrudan, sürekli ve karşılıklı etkileşim söz konusudur. Dünyanın küçük bir köye dönüştüğü, iletişim teknolojisinin baş döndürücü bir hızla hayatın her alanına girdiği ve ilişki biçimlerini temelden sarsan etkiler meydana getirdiği bir zamanda, toplumsal dokunun korunması ve güçlendirilmesinin ilk adımını aile teşkil ettiğinden, aile telakkisi ve aileyle ilgili hukuki düzenlemeler çok daha önemli hale gelmiştir
Sayfa 215
Vahiy, Kur'ân'da, sonsuz kurtuluş ve nihâi durum telakkisi içerisinde Allah'dan kaynaklanan bir "ilâhi ruh" olarak takdim edilir; işte bu ruh Allah'ın huzurunda bulunduğumuz her andaki yaşayışımızın temelidir. Gönlümüzde, ruhumuzda ve kalbimizde gerçek imanın yerleşmesinde en çok etkili olan da bu ilâhi ruhtur.
Sayfa 110 - Ankara Okulu YayınlarıKitabı okudu
İslâm Telakkisi
Necip Fazıl'a göre felsefe: "doğruyu bulma değil, her defa yanlışı yakalama aletidir ve bütün felsefe mezhepleri birbirinin yanlışını çıkarırken doğrudur. Doğru tek, yanlış ise sayısız olduğuna göre, o mutlak "tek"e malik olanın, sayı saymak ve hakikati böle böle bir şeye varılabileceğini sanmakla ne ilgisi olabilir?"
203 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.