Gücenmişsiniz. Sizi suçlamıyorum: artık kimseye güvenmemeniz normal; size bir şey itiraf etmeliyim ki ben de kimseye güvenmiyorum. Yine de size bir şey söyleyeceğim: Bu ülke olağanüstü insanlarla dolu. Hiç kuşkunuz olmasın: Girişimci, uyanık ve iyimserlik dolu insanlarla; biraz sıradan, hatta sıkıcı insanlarla; emin olun böyle. Ama izin verin size başka bir şey söyleyeyim, bu ülkenin en büyük avantajı şu: Burada kimseyi dinlemek zorunda değilsin; yapman gereken tek şey konuşmak. İnsanlar konuşuyor, konuşuyor ve konuşuyor ama kimse dinlemiyor.
Savaşlar hiç kuşkusuz para uğruna, iktidar uğruna yapılır, ama genç insanlar, yüce duyguları kışkırtan sözlerin çekim alanına girerek cephede saflara ayrılırlar, o sözlerin peşi sıra öldürürler, ölüme giderler.
‘’Ağlama Angelita, bu akşam ya sana bir ev alacağım ya da yasımı tutacaksın.’’
Bu cümleyi ilk okuduğumda bir süre duraksadım ve ardından birkaç defa daha okudum. İlk harfinden son noktasına kadar oldukça dokunaklı bir cümleydi benim için. Arka kapağını da okuduktan sonra başka bir şansım kalmamıştı geriye. İspanya İç Savaşı’nın gölgesinde
Kahramanlar, ancak öldüklerinde ya da
öldürüldüklerinde kahraman olurlar. Gerçek kahramanlar savaşta doğarlar, savaşta ölürler. Yaşayan kahraman yoktur, delikanlı. Bütün kahramanlar ölüdür.