Saplantı'nın tamamı araya mesafe koyarak ve ironiyle, ama aynı zamanda da inançla anlatılıyor. Özellikle biçem, sıklıkla bir öykünme şeklinde karşımıza çıkıyor: İşlevsel (ya da -elbette ki- masum) bir kopya ya da yüzsüz bir parodi falan değil, yazara ait olmayan geleneksel dillerden biriymiş gibi yapan (çok bariz bir biçimde) bir biçem. Oorge Luis Borges'in tercih ettiği nıtum da bundan farklı değildi.) Düğümün çözülme safhasında bu türde bir davranışın eleştirisi de eksik olmuyor, ama zaten bunun kendisi de bir öykünmeden başka bir şey değil. Şu bir gerçek ki, biçemde mesafe ve ironinin yanı sıra, demin söylediğim gibi, bir inanç, Alvaro'nun gerekçe ve beklentilerinde kendini gösteren korkunç bir inanç var.
Eskiden olsa bunun bir anlamı olabilirdi: Bilirsiniz işte, aykırı fikirlerini topluma bulaştırma tehlikesi falan. Ama şimdi söyleyin bana, bugün kafasının içinde hiçbir fikir, tek bir fikir bile olmayan topluma neyi bulaştıracaklar ki;
Bu anlattıkların yirmi yaşından önce yaşandığı takdirde güzel olan şeylerdir: Ondan sonraysa en hafif ifadeyle patetik kaçarlar. Sadece yeniyetmeler ve sersemler sahip olmadıklarını sevmeye, sahip olduklarıysa sevmemeye kalkışır; sadece yeniyetmeler ve sersemler bir şeyi kaybedene kadar onun değerini anlamaktan acizdir.