Teşekkür olunur ki, Orson Welles'in 1940 yılında yaptığı Yurttaş Kane, ondan bir iki yıl sonra çevrilen Jean Renoir'ın Nehir'i sinemanın göze seslenen bir sanat olduğu görüşünü iyice yerleştirmiştir. Batı sinemasının gerçek yolunu bulması içinse İtalya'da Yeni Gerçekçi, Fransa'da Yeni Dalga akımının ortaya çıkması gerekmiştir. Bunların bir özelliği de göze verdikleri önemi kulaktan da esirgememeleridir.
Louise Feuillade'ın bu efsanevi yapıtı, kilometre taşı bir film dizisi (seriyal) ve sonraki yıllarda Jean Renoir'la Orson Welles'in daha üst düzeye taşıyacağı alan derinliği estetiğinin habercisi olmasının yanı sıra gerçeküstücülük akımının birinci dereceden kuzeni olarak nitelenir; ama etkisini en fazla, gerilim filmlerinin gelişimi üzerinde göstermiştir. En heyecanlı yerinde kesilme özelliğinden yoksun, birbiriyle pek bağlantılı olmayan, değişik uzunluklardaki on bölümden oluşan Vampirler, film dizileriyle dizi filmler arasında bir yerde durur. Genellikle tutarsız olan İç içe geçmiş olay örgüsü, bir grup gösterişli Parisli'den oluşan suç çetesi Vampirlere amansız düşmanları olan muhabir Philippe Guérande'in (Edouard Mathé) çevresinde gelişiyor.
Jean Renoir'ın söylediğine göre, babası, resmi, "bütün yaşamı boyunca yaptığı araştırmaların sentezi ve bundan sonra yapacakları için bir sıçrama tahtası" olarak görüyordu.
"Gerçekliğe öykünmek kalıcılık getirmez, çünkü gerçeklik değişken ve geçicidir. Kalıcı olan, sanatçının gerçekliğe yaklaşma biçimidir ve bu amaca kısır bir öykünme ile değil, gerçekliği yeniden yaratmakla ulaşılır." Jean Renoir