Taraftarı olduğu takımının şampiyonluğuyla, desteklediği partinin seçim kazanması ya da kaybetmesiyle, takip ettiği dizinin bir sonraki bölümde ne olacağıyla ilgilendiği kadar, ahiretteki akıbetiyle ilgilenmeyen insan..
Fânî bir sevgiliyi düşündüğü kadar, her şeyi yaratan Bâkî'yi düşünmeyen insan..
Faturasını ödeyememekten korktuğu kadar cehennemden korkmayan insan..
Bir günahı arzuladığı kadar olsun, cenneti arzulamayan insan..
Ruhlar aleminde başlayıp anne karnında devam eden; çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık duraklarına uğradıktan sonra; kabirden, hesaptan, sırattan geçerek; cennet ve cehennemde noktalanan ve telafisi olmayan imtihanında, kendisine yarar sağlamayan şeylerle meşgul olmaktan çekinmeyen insan..
21. Yüzyıl dünyevî şeyleri geçiciliğine rağmen hafife alanların asrı; Allah ile neyin arasında kalınırsa kalınsın, en pespaye şey bile olsa onu tercih edenlerin asrı...
Kaderin amansız oluşu değildir sorun; çünkü insan bir şeyi inatla isterse, onu elde eder. Korkunç olan, istediğimiz şeyi elde ettikten sonra onda bıkmamızdır. O zaman suçu kaderde değil, kendi isteğimizde aramalıyız.
Kimse itiraf etmese de kendini tanrıya benzer bir pozisyonda görüyor artık insan. Her şeyi yapabileceğini, her şeye sahip olabileceğini, istediği her şeyi değiştirebileceğini ve her şeyi yönetebileceğini düşünüyor. Her insanın nazarı, dikkati, odağı kendi benliğine dönük. Herkesin enaniyeti okşana okşana çıldırtılmış durumda. Eskiden dünyayı kasıp kavuran veba gibi salgılar vardı. Şimdi herkese bulaşmış olan hastalığın adı enaniyet. Oysa insan kendi sadeliğine ve basitliğine dönebilse, kendisine doğada ayrılmış olan sıradan yerine geçebilse, kendisine atfettiği uydurulmuş önemden vazgeçebilse, tabiatın ve varlığın bir parçası olduğunu algılayabilse, gerçekte büyük olmayan ama büyütülmüş sorunlarından rahatlıkla kurtulabilecektir.