Çayı deminden anlarsın, yâri ise ayrılık vakti boğazında bıraktığı düğümden; bu yüzden beklemek değil bizimkisi demlenmek ve biliriz ki birbirine kavuşanlar değil ancak muhabbetle demlenenler aşka ulaşabilirler çünkü bazı şiirler hatırlamak için değil, unutmamak için yazılır.
Demlenmek yavaşlamaktır biraz; içine kazımak, silinmez bir kalemle
Gülüm Çamlısoy
Kaile alınmadığı kadar zaman
Varla yok arası süzülen duman
Buğrası göğün
Buklesi dünün
Devasa bir sarkıtta saklı kalmış ömrün
Derin ukdesi inzivada şiir
Kuşkusuz, insanın sürekliliği, tüm canlıların sürekliliği nasıl bir zorunluluksa, duyguların, düşüncelerin sürekliliği de bir zorunluluktur. Düşüncelerin, duyguların sürekliliğini yazı sağlıyor.
Niçin yazıyoruz? Nedir ereği kalemi elimize alışımızın? Yazar, önce bunları düşünerek masaya oturan kişidir. Ağacın çiçek açması gibidir yazının yazılması. Kadın doğum yapar, sancının sonu muştudur, yazarın da cümleleri öyle. Yazar ondan dönemez artık, bağlanmıştır.
Gerek çağdışı, gerekse kendinden önce yaşamış hiçbir insana karşı kadirbilmezlik etmez; kime ne borçluysa açık açık söyler; “Ben de Muallim Naci’den çıktım.” der. Tanıyanlar onu; “çok şahsi, çok kendi” bulurlar. Nev-i şahsına münhasır bir insandır.
Nuri Pakdil, "Kalemin Yükü" başlıklı yazısında çağdaş edebiyatın kaynağı olarak Kur'an'ı gösterir; Batı'ya yönelmeyle birlikte edebiyatın yerli düşünceden koptuğunu ileri sürer.
Uzayıp giden hayat yolunda Allah bazı insanları karşımıza imtihan olarak çıkarır. Bazıları sebebimiz olur , bazıları yıkılışımız, bazısı silkelenip kendimize gelmek için bir vesiledir adeta. Hani en dibe kadar batıp debelenirsin, bitti artık dersin. Ama zaten görüp görebileceğin en dip orasıdır. Toparlanıp küllerinden doğmaktan başka bir seçeneğin