Yalnızlık, bir gölge gibi peşimde dolanıyor. Kalabalıklar içinde bile, tenime değen soğuk nefesini hissediyorum. Bir deniz feneri gibiyim, karanlığın içinde tek başıma parlıyorum. Işığım uzaklara ulaşsa da, içimde derin bir karanlık var.
Yalnızlık, bir tango gibi. Her adımda partnerime daha da yaklaşıyorum, ama bir o kadar da uzaklaşıyorum. Birbirimize dokunuyoruz, ama asla tam olarak kavuşamıyoruz. Bu dansın sonu yok, sadece yorgunluk ve bitkinlik var.
Yalnızlık, bir kaktüs gibi. Dikenli ve sert bir dış görünüşüm var. Kendimi korumak için dikenlerimi gösteriyorum, ama içimde yumuşak bir kalp var. Sevgiye ve ilgiye ihtiyacım var, ama bunu göstermekten korkuyorum.
Yalnızlık, bir ayna gibi. Kendimi tüm çıplaklığımla görüyorum. Kusurlarım, hatalarım, eksikliklerim... Hepsi aynada bana bakıyor. Kaçmak istiyorum, ama bir türlü kaçamıyorum.
Yalnızlık, bir esaret gibi. Kendi kurduğum bir hapishanede yaşıyorum. Duvarları korkularından, endişelerinden ve güvensizliklerinden örülmüş bir hapishane. Özgür olmak istiyorum, ama nasıl kurtulacağımı bilmiyorum.
Yalnızlık, bir hastalık gibi. Ruhumu kemiren, beni içten içe yok eden bir hastalık. Tedavisi zor, belki de imkansızdır. Fakat pes etmezsem, belki bir gün bir ışık görürüm. Belki bir gün, kalbimin derinliklerinde saklı kalmış o küçücük umut filizi yeşerir.
Yalnızlık, bir seçim değildir. Bana dayatılan bir kaderdir. Fakat bu kaderi kabullenmek zorunda değilim. Mücadele edebilirsin, umudunu yitirmeden savaşabilirsin. Belki bir gün, yalnızlığın karanlığını aydınlatan bir güneş doğar. Belki bir gün, ruhunun çölüne yağmur yağar. Belki bir gün, yalnızlığın sona erer.