...Anadolu hepimize hınç, şüphe ve güvensizlikle bakıyor. Yüz binlerce çocuğunu memesinden sökerek alıp götürdüğümüz bu anaya şimdi kendimizi ve pişmanlığımızı getiriyoruz. istasyonda bir kadın durmuş gelene geçene
- Benim Ahmet'i gördünüz mü? diyor. Hangi Ahmet'i? Yüz bin Ahmet'in hangisini? Yırtık basmasının altından kolunu çıkartarak trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun aksini gösteriyor: - Bu tarafa gitmişti, diyor. O tarafa? Aden'e mi, Medine'ye mi, Kanal'a mı, Sarıkamış'a mı, Bağdat'a mı?
Birgün biliyordum gideceğini...
İnanmak hiç istemedim,
Şehrin yanan ışıkları gibi yaktın içimi,
Düşlerimin gerisinde bir rüya zulmü dibini,
Yaşadım tattım duyguların çıldırtan halini,
Yanağımdan süzüldü,
En kıymetlim dediğin yaşlar,
Gece perileri gibi,
Kanat çırpınışları içimin o hali,
Sildinde gittin,
Sendeki izleri, anıları taşımak bana ağır
Fakat bugün belki "Muhaceret Komitesi" diyebileceğimiz daha yüksek bir Yahudi idâre uzvu muhakkak ki, vardır. Bu yüksek Yahudi Kahal'ının tarihte değişik isimler altında her zaman mevcud olduğuna dair yazılı deliller vardır. Meselâ Istanbul'da "Sanhedrin " adı altında kurulmuştu ve Yahudiliğin başında "Büyük satrap" bulunuyordu. Daha sonra çeşitli hareketler görüldü; Fransız Masonları ve Birinci Dünya Harbi'nin büyük kuvvetlerinin kumandanları arasında bunlara rastlandı.
Bekir Büyükarkın’ın “Gün Batarken” adını taşıyan kitabını okurken Birinci Dünya Harbi yıllarında millet olarak katıldığımız macera içinde tarihî yeniden yaşamış gibi oluyoruz. Dünyanın en büyük devletinin ve en asil milletinin ne hâle getirildiğini, kimler tarafından ne türlü maceralara sürüklenip nasıl harcandığını ve çökertildiğini ibretle