Çoğumuzun çocukluğundan hatırladığı, anne, baba ya da başka büyüklerinden duyduğu masallar, efsaneler vardır. Öyle bir anlatırlar ki size, öyle bir kaptırırlar ki kendilerini, , onlara bakan, bilgi açlığıyla bekleyen birkaç göze, anlattıkları hikayenin gerçek olduğunu ispat etmek isterler sanki. Ben de bir zamanlar o çocuklardan biriydim. Babamın
Nasıl Yapmalı 1-2 (İki cilt) - Nikolay Gavriloviç Çernişevski
Kitap: Nasıl Yapmalı 1-2 (İki cilt)
Yazar: Nikolay Gavriloviç Çernişevski
Yayın Bilgileri: Yar Yayınları – 9.Baskı – Haziran 2005
Çernişevski “Nasıl Yapmalı?” isimli bu romanını dört aylık kısa bir süre içerisinde Saint-Petersburg’daki Peter ve Paul kalesi zindanında kaleme aldı. (4 Aralık 1862 ile 4 Nisan 1863) Bu kadar kısa sürede yazılmış bir
İki alışveriş (dostluk ve aşk), rastlantılara ve başkalarına bağlıdır; biri aramakla bulunmaz kolay kolay, öteki yaşla solar gider. Onun için hayatımı doldurup doyuramazdı onlar. Üçüncü alışveriş, kitaplarla kurduğumuz ilişkidir ki daha sağlam ve daha çok bizimdir. Ötekilerin başka üstünlükleri vardır, ama bu üçüncüsü daha sürekli ve daha kolayca yararlıdır. Ömür boyu yanıbaşımda, her yerde elimin altındadır. Kitaplar yaşlılığımda ve yalnızlığımda avuturlar beni. Sıkıntılı bir avareliğin baskısından kurtarır, hoşlanmadığım kişilerin havasından dilediğim zaman ayırı verirler beni. Fazla ağır basmadıkları, gücümü aşmadıkları zaman acılarımı törpülerler. Rahatımı kaçıran bir saplantıyı başımdan atmak için kitaplara başvurmaktan iyisi yoktur; hemen beni kendilerine çeker, içimdekinden uzaklaştırırlar. Öyleyken, onları yalnız daha gerçek, daha canlı, daha doğal rahatlıklar bulamadığım zaman aramama hiç de kızmaz, her zaman aynı yüzle karşılarlar beni.
Dinler Tarihi Meğer Çok Oynakmış
Satır aralarına en değerli ilmi sır bilgileri yazmak bu yazın ustasının en değerli hüneridir.
Tarihi olan kültürü olan ve sır taşıyıcıları tarafından değiştirilmesine asla izin verilmeyen bir tek Türkler var. Zaman zaman devleti yöneten gafletler yüzünden yaşanır gerilemeler.
Dijital peygamberler dinler
Güney'de durum çok farklıdır. Orada, karşılaştığınız her adam savaşta bulunmuştur ve her bayan da savaş görmüştür. Savaş, sohbetlerin büyük ve başlıca konusudur. Buna duyulan ilgi canlı ve sabittir; öteki konulara duyulan ilgi, gelip geçicidir. Savaş sözünün edilişi, uyuşuk uyuşuk duran bir grubu uyandıracak ve başka bir konuda işlemeyecek olan dillerini akıcı kılar. Güney'de savaş, başka yerlerde M.S. olandır; tarihi savaştan sonraya göre ölçerler. Bütün gün boyu savaştan beri olmuş şeylerin “sıralanış”ını işitirsiniz; veya savaş sırasında; veya savaştan önce; veya savaştan hemen sonra; veya iki yıl veya beş yıl veya on yıl savaş öncesinde veya savaş sonrasında. Bu felaket olgunun her bireyi ne kadar yakından ziyaret ettiğini gösterir. Bunun ne kadar engin ve kapsamlı bir felaket olduğunun daha iyi bir fikrini verir deneyimsiz bir yabancıya — şömine yanında oturup kitapları okumakla edinebileceği fikirden.
“Fakat tembel insanlarız bizler. Canlı sözcükler yerine ölü harfler kullanmak, okuma yazma bilmeyen kimselere dilsiz kitaplar yollamak daha kolayımıza geliyor…”