Odanın bahçeye bakan yeşil panjurları henüz açılmamış, aralıklarından güneş ışığı belli belirsiz süzülmüş, pencerelerin uzun, koyu perdeleri yerlere dökülmüş... Sanki bu karanlığın ortasından fışkırarak dikilmiş korkunç hayaller... Odanın ötesine berisine perişan konuluvermiş sandalyeler, ta karşıda duvarın üzerinde renkleri karanlıkta
Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken
Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akşam olunca
Sessizliği dinliyorum şimdi ve
Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
Yanlış adreslerdeydik, kimliksizdik belki
sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
artık hiçbir şeye karşı değilmiş gibi
kayıtsızım
yolculuğun sonunda ormanda duyduğum sesi öldürdüm
amacım yoktu sesi öldürürken, ses öldüğü için de
hala amaçsız sayılırım
ormana karşı değilmiş gibi kayıtsızdım
ormandan çıkınca şehrin ışıkları ve ışıkların
suda işaret ettiği anlamların adı olan dünya
ile karşılaştım
dünyaya karşı da