Kurtarılmayı beklediğimiz günler geride kaldı.
Beyaz atlı prens olmadı hiç,
beyaz atlı prens gelmeyi düşünmedi hiç.
Çiğ tutmuş camdan dışarının aydınlığına bakarken buharlı camlara hayalleri çizemeyeceğiz.
Gelmediği gibi Gelmeyecekti hiç.
Saflığımızı kaybettik.
Gerçekle yüzleşmenin vaktidir şimdi.
Gerçeğe yürümenin vakti.
Gelemeyecek olana gitmenin, istemenin vaktidir.
Şimdi ki zamana hükmetmenin, zamanı ele geçirmenin vaktidir.
Uyanın uykunuzdan zaman hiçliğin değil kazanmanın vaktidir!
Nasıl ?
Güzel mi böyle boş bakmak hayata.
Olup bitenlerden bir haber.
Her şeye suskun.
Dokunmayan yılan bin yaşasın deyip durmak öylece.
Hiç mi vicdanın tepki vermiyor bu olanlara?
Savaş diyor!
Savaşmak diyor!
Bas bas bağırıyor en tepede olan.
Alkışı basıyor, savaş istiyor çoğunluk.
Peki neden?
Neyin savaşı bu verilen.
Ölenler çocuklar ve çoğunluk ezilen takım oluyor. Kimler onlar?
Halk. Yani bizler.
Savaşı isteyen, piyonları alanlara salıveriyor.
Cirit atıyor önde giden süvariler.
Yer yanıyor.
Gök yanıyor.
Kıyamet orada kopuveriyor.
Bir an,
Bir an da ve anın ortasında durup derin dalışlar mahvetti bizi.
Gözden kaybolanları düşündük. Bizden gidenleri.
Hayatı, yaşamayı, özgürlüğü, aşkı ve aşkın sancılarını.
Yok olmuşlaraydı içişimiz.
Son kadehlerimiz kaybettiklerimizeydi.
Ah ne çoktular, ahh vah ki yitirdik biz onları.
Şimdi ayaküstü içilen her sigaranın katmer katmer yanışında kaldılar.
Şimdi bizler bir tren garında hiç gelmeyecek olanın bekleyişinde miyiz?
Senin hatan, uçursaydın şarkılarını! Kim dedi sana kalbinde zapt et diye? Hayat öyle engin bir şey ki Sabriye, bir mutsuzluğa bağlanmak için öyle uzun ki…”
Zaman bir hükümdara, bir sanatçıya benzer. Amaçsız tutkularını vücuda getirerek önce dünyayı peşlerine takarlar. Sonra da bizi anlamsızlığa, boşluğa iterler. Bir taraftan da kendi yarattıkları kanunların kölesi haline gelirler.
Yaşamın belli bir döneminde görüşlerinizin tümüyle değiştiğini, şimdiye kadar gördüğünüz bütün eşyaların, birdenbire size, bilmediğiniz yanlarını çevirdiklerini, bilmem hiç farkettiniz mi?
Kısa kısa öyküler derin mesajlar İnsan Ne İle Yaşar. Tolstoyun kaleminden güzel bir yapıt. İnsan karakterini ve gereksinimlerini anlatan ve almak istediğinizi veren bir eserdi benim için. Karmaşık ruh hallerimizi, gördüğümüz şeylerin kafamızda oluşan görüntülerini anlatıyor ve böylece devam ediyor.
İçleri kükürtlü sular gibi yakıcı köpüklerle çalkalanırken onlar anlamını yitirmiş boş gözlerle karşılarındaki kadına bakarlar; akıl ve duygu hiç durmadan yer değiştirir, bir an biri galiptir, diğer an öteki.