İsimlerden bahsedince ona, sen, dedi, bana bir isim vermek yerine çok isim veriyorsun. Bir görmek yerine çok görüyorsun. Bir yığın ayrıntının arasında beni kaybediyorsun. Çünkü sen de o bir yığın ayrıntının arasında yoksun, yoksun. Şaşırdım. Bunu hiç hesaba katmamıştım. Oysa o namaza durmadan önce seccadesine, tam secde yerine bir damla gül yağı dokundurmakla, yastığına bir gül dalı bırakmakla, geçeceği yolda bir kandil yakmakla, inci kolyesindeki tanelerin sayısından bize dair anlamlar çıkarmakla, bu gibi birçok ayrıntıyla aynı anlamlıydı benim aşkım. Onu bir yığın ayrıntının güzelliğinde yapıyor, bozuyor, kuruyor, yeniden kuruyor, aşk ediyor, fikrediyor, kalbediyor, hissediyordum. Buydu benim aşkım.
Kelâmla müstesna bir paylaşımın yanı sıra, ben başka türlü sevmeyi bilmiyordum.