Hatta bu boyutta bir bilim eleştirisi dahi buluruz:bilimin işgal ettiği her şey "koca bir
kandırmaca[haline gelir.] Fenomeni düşünce ile kontrol etmek,bunu her zaman nasıl da aldatıcı
bir şekilde yaptığımızı açığa vurmaktır.Ve bunu tekrarlayabilecek olmak,yani ondan bir imleyen
yaratmak".[lacan J,L'angoisse,op.cit.,p.93-94]
"Kaygının zamanı,bu zaman somutun içinde kırpılmış,fark edilemez olsa bile, arzunun kurulmasından
bağımsız değildir." Lacan J. Le séminaire,livre X , L'angoisse(1962-1963),Paris,Le seuil,2004 p.204
Sartre, Kierkegaard'ın "endişe" (Angst), Heidegger'in "kaygı" (Sorge), Jaspers'in "acı" (Schmerz) dedikleri ve varoluş olmaya götürdüğünü ileri sürdükleri duyguya "bunaltı" (Angoisse) adını verir. İnsan kendisini yapmaya bu duygu ile başlar; insanı Varlık'a açan da bu duygudur. Bu açılış sırasında dünya insana düzensiz, pis, karşı duran, zalim, saçma bir şey olarak görünür. Bu haliyle dünya insana "sülük gibi yapışmıştır." Bu dünyaya karşı içinde uyanmaya başlayan bunaltıyla insan, gitgide, nesnelerin bir kendiliğindenliği olduğunu kavrar ki, nesnelerin bu kendiliğindenlikleri kendinde Varlık {en soi, an sich) olarak adlandırılır. Varlık'ın yabancısı hiçlik 'tir. Varlık-hiçlik ayrımıyla birlikte, Varlık'ta bir delik açılmış olur ki, bu delikten kendisi için varlık (pour soi, für sich), yani kendi bilincine erişen varlık, insan çıkar. Öyle ki, insan, kendisini, kendini düşünme yoluyla "bulur".
Sayfa 131 - Başat Sayılan Problemlere Göre Etik Tipleri- J. Sartre: Toplumcu VaroluşçulukKitabı okudu
Her arzu bir eksiklikten ortaya çıkar; kaygı bir eksikliğin eksikliğidir. Kaygı memenin yokluğundan ziyade onun bunaltıcı varlığıdır; gerçekte bizi kaygıdan kurtaracak olan onun muhtemel yokluğudur.
Belli bir nesneye odaklanan korku ile nesnesiz kaygıyı ayıran Freud'dan farklı olarak, Lacan artık kaygının nesnesiz olmaktan ziyade (n`est past sana objet) farklı türden bir nesneyle, diğer nesneler gibi simgeleştirilemeyen bir nesneyle ilişkili olduğunu savunur. Bu nesne arzunun nesne-nedeni objet petit a`dır ve kaygı bu nesnenin yerine başka bir nesne geçtiğinde ortaya çıkar. Kaygı, öznenin Öteki'nin arzusuyla karşı karşıya geldiği ve Öteki'nin arzusu için nasıl bir nesne olduğunu bilmediği zaman belirir.
Kaygı, nesne kayıp olduğunda arzuyu sürdürmenin bir yolu olduğu gibi arzu da kaygının telafisidir, zira arzuya katlanmak kaygıdan daha kolaydır (S8, 430).
... kaygı belirli bir nesneden ziyade bir yokluğun etrafında döndüğünden katlanılmazdır; korku ise belirli bir nesneye odaklanmıştır, bu yüzden de simgesel yollarla üstünde derinlemesine çalışılabilir (S4, 243-6).
Kendi kendini bulan varoluşta, terk edilmiş insanlığı her yönden kuşatmış olan uçurum önünde kaygı, bir 'sıkıntı' (angoisse-angrt) halini alır; ahlaksal vicdan, ölümün hayali, ister istemez katlanılan karar, üzüntüyü (ennui) sıkıntıya sürüklerler.