Genç sanatçı, gözüne düşen uzun saçlarının ardından seyircisine baktı; nutku tutulmuştu. Ona, hayranlıkla bakan insan yüzlerinin
sonu gözükmüyordu. Karşısında, işini gücünü bırakıp onu dinlemek için alanı dolduran beş yüz bin kişi vardı. Kafasını kaldırdı, elini
gitarına attı ve mikrofona yaklaştı. Bundan sonrası, sevginin hiçbir
dili olmadığını kanıtlayan bir şölendi. O gün, Diyarbakır’daki konser
alanında, o beş yüz bin kişi tek ses olmuş, hiç bilmedikleri bir kültür
ve dildeki şarkıya eşlik ederek gökyüzünü inletiyordu: Didou Nana!
O genç sanatçının, Kazım Koyuncu’nun orada yaptığı şey, herkesi
sevgi parantezinde toplamaktı. Kazım Koyuncu sevgiyi büyütmüş-
tü; üç beş kişilik değil, bütün dünyanın bütün topraklarını kapsayan
bir sevgiyi. Şarkılarda buluşan bir sevgi krallığı düşlemiş, “Bütün
şarkılar, dünyadaki tüm insanlarındır,” diyerek duyguların hiçbir dili
olmadığını, şarkılarıyla kurduğu o sevgi krallığında ilan etmişti. O
bir müzisyendi, Karadenizliydi ama hepsinin ötesinde, bir devrim-
ciydi. Sahneden ve müzikten yansıyan bir ışığın, bütün dünyayı ay-
dınlatacağına inanıyordu. İnandığı gibi de yaptı. Müziğiyle yaktığı
ışık; kuzeyden güneye, doğudan batıya herkesi el ele tutuşturdu.
Bir şarkısında “Hiçbir yerdeyim,” diyordu ama aksine, her yerdeydi.
O, sadece Karadeniz’in değil, her yerin şair ceketli çocuğuydu. Çün-
kü onun yaptığı, devrimin ta kendisiydi.