Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kendi evimizde esir almışlar bizi. Kendi evimizde bile misafir gibiyiz...
Artık işgaller topraklar üzerinden değil, mide ve zihinler üzerinden yapılıyor...
Reklam
Bunca geç kaldığıma üzgünüm” diyen şiirlerle çıkageldi Kemal Özer; “bulanıklıktan sıyırıp yaşamı (...) insanın yüreğini bir dizeyle birleştirmek” için geciktiğine bir özür, bir hayıflanma... Kendi gerçeğini ve geçmişini arayışa verdiği yanıt, onun bundan sonraki şiirinin ana damarını gösteriyordu. “Ter döken ilk insan senin soyun, toprağı ilk işleyen, ilk yapıyı ekleyen doğaya: akşam olurken bir su kıyısında belini ağaca verip de ilk türküyü söyleyen.”
Çağ, istediğin gibi doğamadığın , istediğin gibi yaşayamadığın hatta huzur içinde bile ölemediğin bir süreç hâlini aldı.
Modern dönemde hayat; zengin parasının hatırına, fakirse kapitalizmin devamı uğruna makinalara , başka insanlardan alınan yedek parçalara veya vücudun dört bir yanını çepeçevre saran aletlere bağlıdır.
Konuşurken mangalda kül bırakmayanların mal ve makamı ele geçirince uğradığı dönüşüm mâlum zafiyet mensuplarının şahsî paradigmasının iflasının ilanından başka ne olabilir?
Reklam
Ölüm var mı, yok mu? Öldüğümüzü sanmak gerçekten ölüm müdür? Ümidini yitirmiş ancak ruhları bedenlerini terk etmiş canlı ölüler, ölü mü yoksa diri midirler?
Kemal Sayar
"Bu ülke için söyleyecek bir sözünüz vardır ve o da şudur: Ülkeniz iyi yönetilmemektedir. Bu ülkenin insanları zalim bir devlet aygıtının pençesinde inlemektedir. İşte adına depresyon denilen ruhsal çökkünlük durumu, insanların artık ümit edecek bir şeyleri kalmadığında ve çaresizlik duygusu sessiz çoğunluğu iyiden iyiye sardığında bir salgın halini almaktadır."(Sayar, 95, s.45)
Sayfa 266 - Ekin yayınlarıKitabı okudu
Kemal Özer
"Duruşmada değil mi sofrası, tezgâhı, harmanı/ beslediği umut, devşirdiği sevinç insanın,/ inanmak güzel günlerin geleceğine ve istemek/ akıtılan ter, dökülen kan duruşmada değil mi,/ düşünen beyin, oluşan bilinç, çarpan yürek"
Deniz araştırmacıları çevre kirliliğini ölçmek için, 10 yıldan uzun süren bir çalışmaya imza atıp, ölü kuşları inceleler. Kendiliğinden ölü kuşların midesinden 31 plastik parçacığı çıkıyor. Bugünün dünyasında her kilometrekarede yaklaşık 18 bin sentetik madde bulunduğu tahmin ediliyor. Bunların önemli bir bölümü sadece mikroskopla görülebilecek kadar küçük, bazıları ise plastik poşetlerden oluşan hacimli ürünler. Alman Çevre Koruma Teşkilatı'nın (NABU) atık uzmanı Benjamin Bongardt, vahameti şu cümlelerle anlatmaya çalışıyor: "Sıkıntı o kadar büyük ki, artık ölçülmesi mümkün değil. Bugün denizlerde ne kadar sentetik madde yüzdüğünü bilmiyoruz. Sentetik maddeler denizlerdeki en sorunlu atıklar. Bu eğilim giderek artıyor. Pek çok sentetik madde ancak 450 yıl sonra çözülebiliyor
Reklam
Halk hâlâ 'organik ürün' dendiğinde tabiî olduğunu zannetse de işin gerçeği hiç de öyle değil. En mâsum ifadeyle; diğer ürüne nispetle biraz ihtimam gösterilmiş olan yine bir konvansiyonel üründen söz etmek zorundayız. Organikçilerin alınmasına gerek yok, ne yazık ki gerçek bu! 'Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik've ekleri incelendiğinde 'Endüstriyel Organik Gübre'lerde sadece 90 mg/ kg kadmiyum sınırı getirilip, diğerlerinde ise Tarımda Kullanılan Kimyevi Gübrelere Dair Yönetmeliğin ölçülerini esas aldığı belirtiliyor. Kompost edilmiş veya fermente ev çöplerinde 0,7 mg/kg kadmiyum, 70 mg/kg bakır, 25mg/kg nikel, 45 mg/kg kurşun, 200 mg/kg çinko, 0,4 mg/kg cıva ve 70 mg/ kg kroma izin verildiği ifade ediliyor.
Kısaca hayat
Ama görünmez neyin yittiği, merakın ne olduğu görünmez geçmişin tortusu giysilerin dokusunda giyeni bir zırh gibi koruyan şimdiki zamana karşı görünmez ilk fırtınada ne olacağı o üç dala -Kemal Özer-
Yeryüzünde yaşayan her canlının bize emanet olduğu bilinciyle yaşamak…
Aslında insan, ekip dikme faaliyetinin kaçınılmaz bir faaliyet olduğunu bilse ve rızkı verenin Allah (cc) olduğuna hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde iman edebilmiş olsa bunca zehri kusmayacak yeryüzüne. Ama içine şeytan ve nefsi tarafından düşürülen kurt buna izin vermiyor bir türlü. Batılı bir zihnin her türlü ticârî veya başkaca kirli emelleri uğruna yeryüzünü ifsad etmesi normal bir hâldir. Oysa Müslüman kimselerin ve bilhassa müminlerin bu hususta îtînâlı ve koruyucu olması beklenir. Biz bu sahih inancın mensupları olarak, yeryüzünün ve içinde yaşayan bir karıncanın yâhut da solucanın bize emânet edildiği şuuruyla hareket edecek olsaydık iyiyle kötüyü ayırt edebilirdik. Bâtıl bir zihnin icraatlarıyla, Müslüman bir kişinin icraatları arasında fark yoksa ne yapmalı? Suçu nerede aramalı?
Yine ilk sıralara girmeyi başarmışız..
Antalya İl Tarım Müdürlüğü'nün 2011 Antalya Tarım Master Planı Yayınına göre, Avrupa'da en fazla pestisit kullanan ülke Hollanda. Bu ülkenin hektar başına pestisit kullanımı yaklaşık 13 kilogram En az pestisit kullanan ülke ise 1,2 kilogramla Finlandiya. Ülkemizde pestisit kullanım miktarları ise ilden ile değişiklik gösteriyor. Mesela, yaş meyve-sebze üretiminin yaygın olduğu Antalya'da kullanılan pestisit miktarı, yaklaşık olarak hektar başına 26 kilogram. Bu veriler, Avrupa'nın en fazla kullanan ülkesi olan Hollanda'nın iki katıdır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.