"O bizi dünyanın kötü şekilde hayal kırıklığına uğrattığı, normalde bizi ayakta tutan duygularımızın yanılsamalarına yenilip içine düştüğümüz karanlıkları çok iyi anlayan bir arkadaşa ihtiyacımız olduğu zamanlarda yönelebileceğimiz, onları dağıtacak az sayıdaki filozoftan biridir." diyerek başlayalım.
Daha önce etkinlik
~~~~~~~~~~KİTÂB-I AŞK~~~~~~~~~~
Türk ve Dünyâ Edebiyatı’ndan aşka, sevdâya, muhabbete dâir alıntılar... Katkıda bulunmak arzu eden sevgili okurlar davetlidir; lütfen buyrunuz!..
1
Sevgiliye sadakatin özü ve özeti, aşkını sır gibi saklamak, iyilik gördüğünde de, kötülük gördüğünde de bu tavrı değiştirmemektir...
Kitab-ı Aşk, İskender Pala
○Nur Bieber çevirisiyle Türkçeye kazandırılan kitabı Kırdaki Zambak ve Gökteki Kuş’ta duanın bilinen anlamını ters yüz eden, müthiş bir saptama yapar Kierkegaard: “O dua etmenin konuşmak olduğunu sanmıştı; dua etmenin sırf susmak olmayıp, kulak vermek de olduğunu öğrenmişti. Ve bu böyledir, dua etmek kendi söylediğine kulak vermek değil, susma raddesine gelmek ve suskun kalmaktır, sabırla beklemektir, dua eden kişi Tanrıya kulak verene dek.” Duanın bilinen yorumuna tezat olarak Kierkegaard, duaya dinlemek yakıştırması yapar. Duanın konuşmak olduğunu sanan modern insan Tanrı'dan bir karşılık gelmeyince bu yüzden Tanrı’ya küser, kızar, yok sayar.
Kierkegaard’a göre müphemiye tin olduğu yerde ayartıcılık vardır. Şeytan, müphemiyetin olmadığı yerde acizdir; Tanrı ise hiç kimseyi ayartmaz. Kierkegaard, kırdaki zambak ve gökteki kuşun varlığıyla Tanrı’nın kastına kulak verir. Kırdaki zambaktan ve kuştan sükutun ilmini öğrenir. O ses, hikmetin başlangıcı Tanrı korkusu; Tanrı korkusunun başlangıcı ise sükut olduğunu söyler. O sessizlikte “Tesellinin Tanrısı”nı bulur; ilahi sevinci keşfeder. Sevinçli olmak kendine yakın olmaktır, hakikatte kendine yakın olmak ise bugünde kaim olmaktır der.
Kierkegaard, Tanrı’nın kendi varığıyla ne kastettiğini merak ediyordu. Tanrı, onun vecizesiyle bize neyi olabilir peki? Kendimizi? Hayatı? Kendi hayatımızı? Hayatın anlamının peşine düşmekten çok hayatın bize ne anlattığına kulak vermeyi… Belki de hayatın bizi anlaması değil bizim onu ve kastını anlamamız gerekiyor. Kierkegaard’dan ilhâmla: Hayat bununla bize ne kastetmiş olabilir?
> Zeynep merdan/Sabit fikir/ Gündem edebiyat
“Yeni yıl, bireyin kendini anlama ve gerçek benliğiyle uyum içinde olma arzusunun başlangıcıdır.
Herkese içsel keşiflerle dolu, derinliklerde anlam arayışı içinde geçen bir yıl dilerim.”
Søren Kierkegaard gibi
(insanokur'dan)
twitter.com/insanokurx/stat...
2020 için çoğu 100 sayfanın altında 52 kitaplık okuma listesi:
1-afşar timuçin: sorularla estetik el kitabı (80 sayfa)
2- albert camus: tersi ve yüzü (72 sayfa)
3- alberto manguel: dönüş (88 sayfa)
4- barış kılınç: michael haneke filmleri modern uygarlığın hayal kırıklıkları (80 sayfa)
5- dan diner: karşıt hafızalar soykırımın önemi
Spinoza'nin Ethica'sından anladığım insanlar arası ilişkiler bir nevi diferansiyel denklemlerin işlevi Manipüle etmek falandan bahsetmiyorum, daha çok dışa dönük güçlü görünmek isteyen ezik karakterlerin problemi o, onlar uğraşadursun şunu iyi biliyoruz ki etkileyen kendini etkilemeye açmıştır. Bizim biricik amacımız kendimizi anlamak ve kavramak olmalı. Kendimizi yani duygularımızı. En kısa yolu aşktır bunun, anlayasıya aynı paradokslarda dolanıp durmuş oluruz, labirentte peynir arayan fare gibi Kendimize yönelmek demek, Kierkegaard'in tabiri ile kendine dönüş yani türev. Evet matematik terimi olan türev, diferansiyel değil türev Diferansiyel başkaları ile kurduğumuz ilişki, türev ise kendimize yönelişimiz. Çokça sorulan 'Nasıl etkileyebilirim / düşürebilirim?' sorusuna, 'neden böyle bir sorun var?' karşılığını veririm. Başkasını etkilemek kolaydır, kendini etkilemek zor.
-Adem Kaya
Bu mektup tarih taşımadığına göre ve öyleyse, herhangi bir zamanda yazılmış olabileceğine göre ne zaman olsa okunabilir ve eğer gece herhangi bir kuşku içini kemirirse o zaman da okuyabilirsin onu, çünkü aslında sana "benimsin" diyebileceğimden bir an bile kuşku duymadım. (…) Eğer senden ayrılmak zorunda kalırsam yaşamının benimle birlikte duracağını sen kendin yazmıştın, bunu biliyorsun. Ah! İzin ver de yaşamına birlikteliğimiz kadar uzun süre bende saklı kalsın, çünkü biz yalnız o zaman gerçekten birleşmiş oluruz, bir an bile kuşkulanmadım bundan. Hayır, bunu ruhumun en derin inancıyla yazıyorum ve ben dünyanın en karanlık, en gizli köşesinde bile sana ait olduğumdan kuşku duymayacağım.
"Hollywood elbette yüz yıla yakın süredir fantezi satıyor. Ama geçmişte filmler gerçek dünyaya yakın ortamlarda gerçek insanlara yakın şeyler sunarken yakın dönemde Yıldız Savaşları, Yüzüklerin Efendisi ve Narnia serilerinde olduğu gibi çizgi roman karakterlerine ve hayali dünyalara eğilim arttıkça arttı. Bundan çıkan sonuç, sinema