Politik Yorumlar
_Türk olarak arabistan'a gidiyorsun. İnsanlar seni Türkçe selamlıyor; camilerden her gün Türkçe dualar yükseliyor; senin toprağını kutsal kabul edip senin gibi giyinmeye, düşünmeye ve konuşmaya çalışıyorlar. Yerde Türkçe bir yazı, örneğin Türk malı bir çikolatanın ambalajını görünce öpüp yerden alıyorlar. Okullarında senin tarihin,
Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu.
1800'lü yıllara kadar birçok ruhsal bozukluk gibi çoklu kişilik bozukluğu, kötü ruhlardan ve şeytandan etkilenme durumu olarak kabul edilirken, 19. Yüzyılın başlarında ilk olarak Benjamin Rush tarafından dissosiyatif kimlik bozukluğu tanımlaması yapmıştır. Çoklu kişilik bozukluğu olarak da adlandırılan disosiyatif kişilik bozukluğu, bireyin
Reklam
İnan ki şu hâlinle senden(?) çok var !
İnsan zaten bir "şeydir." Onun için de kendini bir şey sanmasına gerek yok. Bence akıllı ve olgun bir insan, kimlik sahibi bir insan olduğunun -bir şey olduğunun, bir birey olduğunun- zaten farkındadır ve gereksiz hâl ve hareketlerle kendi varlığını karşıdakine dayatmaz; efendidir, biraz da mütevazı. Şimdi efendim ben yukarıdaki
MİTOLOJİNİN İNSANLIĞA ETKİSİ
mitolojik unsurların varlığı insanlığın en arkeik ve varlığının tematik özelliklerini içeren bir yapıdır. bu yapının varlığıyla insan hem bireysel hem de toplumsal olarak kendiliklerini inşa eder. bu bağlamda her insan topluluğu kendi kimlik oluşumu ve inanç düzleminde olumlamak adına bu unsurlara tutunarak var olma bilincine gelen süreci
Erikson - Sosyal Gelişim Kuramı
Erikson, sosyal gelişim süreçlerimizi sekiz evrede sınıflandırmıştır. Yaşamın ilk yılı temel güvene karşı güvensizlik evresi olarak tanımlanmaktadır. Birey bu dönemde içerisinde bulunduğu çevreyi tanımaya çalışır. Dolayısıyla bu dönemde annesi ile kuracağı ilişki büyük önem taşımaktadır. Zira ihtiyacı olduğu zamanlarda yanında bulunacak olan
insan; olmak ve olmanın ışığında neliğini kavramaya çalışan bir canlı formudur. biyolojik, sosyolojik ve psikolojik kimliklerini kendi dinamizleri ve kendine atfedilen kimlik arasında karmaşa ve kaosun olduğu bir düznekte, kişi kendi olma şuurunu kazanması ve bu denklemin var olması modern çağla birlikte eşiğin düzlemi değişmiştir. işte bu yüzden çağın yığınlaşan ve bu yığınların altında kalan birey-toplum formunda bir ses ya da nida çıkaran her türlü tutuma karşı bir savunma mekanizması gerçekleştiren sistemler ve diktatörler kendi haklılık paylarını düzeni korumak maksadıyla düzeni kendi lehlerinde kullanmayı da ihmal etmemişlerdir. bu bağlamda birey ve toplum düzen diye vaz edilen presin altında suyu çıkarcasına ezilmeye mahkum edilmiş durumdadır. peki gerçekten de öyle midir? yani vaz edilen sistm insanın suyu çıkaracasına harcıyor mudur? bu soru bize bir distopya sunağı haline geldiği gibi diğer bağlamda ütopyalar inşa ettiren bir eklemde sunamaktadır. ancak her ikisininde gerçekleşmesi için yine insanın kendisine bağlıdır. kısacası sistem devamlılığını sürdürmek için insan mahkumdur. çünkü canlılık metaforu insan türünün seçim ve seçenekleriyle dünya diyagramında kendini var etmektedir. bu sava karşı duracak doneler ve dominler elbet bulunacak ve bulunmalı hatta vardırda. ancak bizim bahsedeceğimiz konu sistemin içine dönük yapısında bulunan kokuşmuşluğu olacaktır. ***ve yazının devamı sonra gelecektir. çünkü düşüncelerin ve verilerin analizi gerekmektedir. şimdiden herkesleşmeyen herkese güzel düşler.
Reklam
88 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.