Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Edige, kaynaklarda karşımıza ilk defa Altın Orda Han’ı Toktamış Han döneminde çıkar. Toktamış Han tahta çıktığı zaman, Edige 18 yaşında mirza olup, han hizmetinde bulunan iç oğlan statüsündedir. Edige, Moğol soylusu Baltychak'ın oğlu, Kırım'ın Mangıt kabilesindendir.
Fakat mezkur yüzyılda Rusya, artık bir zamanların kudretli Altın Orda'sı ile değil, en kuvvetlisi olarak zikredebileceğimiz İtil Büyük Ordası, Kırım Hanlığı gibi Altın Orda'nın kalıntılarını temsil eden görece daha küçük parçalarıyla karşı karşıya kalmıştır.
Reklam
Altın Orda'nın 14. asır tarihini aydınlatan kaynaklarda, Arap tarihçiler Altın Orda'daki "ananeye göre" devletin idaresinin ulus emirleri (ulusbeyi) diye anılan dört yüksek memur arasında taksim edildiğini aktarırlar. Bu hususta yine İbn Fazlullah el-Ömeri'nin ifadeleri dikkat çekmektedir, zira Altın Orda Hanını "Saray'ın, Harezm'in, Kırım'ın ve Deşt-i Kıpçak'ın hükümdarı" diye anar. Devletin en büyük idari birimlerinin de doğrudan bu adları taşıdığını varsaymak mümkündür.
Altın Orda tarihi kaynaklarında sağ ve sol kanat, teamülen hüküm süren ailenin şehzadesini kasten "oğlan" unvanıyla birlikte zikretmiştir. Bunu, Kırım Hanı Saadet Giray'ın yarlığındaki "Büyük Ulus'un sol ve sağ kanadının tümenlerini, binliklerini, yüzlüklerini, onluklarını kumanda eden oğlanlarına(...)" ifadesi de teyit etmektedir.
Altın Orda'nın dağılışından sonra ise "Tatar" etnonimi otomatik olarak yerelliğin belirtildiği uygun tamlamalar ile yeni devlet oluşumlarına geçti (Kazan Tatarı, Kırım Tatarı, Astrahan Tatarı, Sibirya Tatarı, vs)
Sikke basma hakkına sahip olmalarından hareketle, Altın Orda'nın en büyük şehirleri arasında şunlar zikredilebilir: Saray, Saray el-Cedid, Harezm (Ürgenç), Kırım, Gülistan, Bolgar, Bilyar, Azak, Kefe, Hacıtarhan, Ordapazar, Bekpazar, Ukek, Sarayçık, Mohşi, Şehr el-Cedid, Macar. Beldjamen, Tümen, Trestago, Akkirman.
Reklam
Eski adıyla Tavridia Yarımadası (Günümüzde Kırım), Moğolların hakimiyeti altına girdikten sonra, Altın Orda'nın kurulmasıyla birlikte Kırım adını alır. Kırım eyaleti, Altın Orda'nın kuruluşuyla beraber Altın Orda tarihinde müstesna bir yere sahiptir. Kırım'daki ilk sikkeler, Mengü Temir tarafından 1267'de darbettirilir.
Tavan şehir kalıntısı: Dinyeper'in son kıyısında, Herson'un 40km kadar yukarısındaki bir mevkide yer almaktadır. Arkeolojik ve yazılı kaynaklar, Tavan Geçidi'nin Altın Orda zamanında mühim bir rol oynadığını teyit etmektedir. Kırım Hanlığı'na 1550 yılında elçi olarak giden Mihaylo Litvin'in de Tavan Geçidi ve onun üzerinden geçen ticaret yolunun önemine dair ifadeleri söz konusudur.
Mamay'ın şahsi mülkiyeti içerisinde Kırım'ın yer aldığı kaynaklardan da iyi bilinmektedir. 1360-1370'li yıllarda da hakimiyet alanını, İtil ile Dinyeper arasındaki bozkırlarda yaymış idi. Arkeolojik buluntular, bir ihtimal, otağının da belirli bir süre yer aldığı, Mamay'ın idari-siyasi merkezlerinden birinin Kuçugur şehir kalıntısı olduğuna dair hiçbir şüphe bırakmamaktadır.
Şehr el-Cedid'den çıkan bu sikkeler de 1360'lı yılllarda darbedilmiştir." Yine, bu sikkeler Mamay'ın kuklası Abdullah Han'ın adıyla darbedilmiştir. Son yıllarda kaleme alınan araştırmalarda, Mamay'ın ve onun gölgesindeki hanların hakimiyetinin, İtil ve Dinyeper arasındaki bozkırlarda ve Kırım'da yaygın olduğu ortaya konmuştur.
Reklam
Merkeziyetçi çabaların artması sonucu Altın Orda toprakları küçük büyük çok sayıda feodal idarelere sahne olmuştur. Bu mücadeleler, şüphesiz, feodal gruplaşmaların güç dengesini ve bölgesel yayılımlarını etkilemekteydi. Kaynaklara bakıldığında Mamay'ın, Kırım'da ve İtil'de rakiplerine karşı daha faal olduğu görülmektedir.
Kırım, kuruluşunun ilk yıllarından itibaren Altın Orda toprağıydı. Bunun en güvenilir tanığı, Kırım'ı 1253 nisanında güneyinden kuzeyine kateden Willem'dir.
Willem'in Altın Orda sınırlarına giriş yaptığı Kırım da devletin eyaletlerinden biriydi. Fakat 13. asırda Moğollar, Kırım'ın dağlık ve güneydeki sahil bölgelerine ilişmeksizin yalnızca step bölgesini ele geçirdiler.
Bütün bu sebeplerle Osmanlıların son dönemlerinden itibaren başlayan dile (yani bilmeye, bilgiye ve düşünceye) müdahalelerden, sadeleştirme arayışlarından veya imlâya dair tartışma ve çalışmalardan bağımsız olarak ele alınamayacak Harf Devrimi sıradan bir şekil ve araç değiştirme veya okumayı kolaylaştırma çerçevesinde konuşulup tartışılabilecek
Sayfa 529Kitabı okudu
Netice itibarıyla Şark Meselesi, Osmanlılar kendi ileri hamleleri, kendi gayretleri sonucunda yeniden bir güç olmanın tüm niteliklerini yeniden üzerlerine toplamakta geciktikçe, ancak günün birinde, herhalde oldukça da ani bir dış müdahaleyle çözümlenmek durumundaydı. Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa coğrafyası, ancak birinci sınıf bir gücün, yani her zaman ayakta duran, yarıştan kopmayan ve sürekli atılım içinde kalarak güç kaybına uğramaya tahammülü olmadığını gösteren bir devletin idaresi altında olabilirdi. Osmanlı İmparatorluğu, eninde sonunda ancak Üçüncü Roma vasıflarında tahayyül edilebilir, tüm boyut ve açılımlarıyla ancak öyle algılanabilirdi. Kuşkusuz, İstanbul'un fethiyle doğal olarak üstlendiği bu iddiadan her kopma ve aşağı kayış, ancak zayıflama olarak addedilecekti. Ne var ki, Osmanlılar çok uzun süre böylesine bir farkındalığın oluşturacağı harekât çerçevesi içine doğru ve yenilenmiş bir zihinsel ve maddi altyapının eşliğinde giremediler. Bir bakıma, coğrafi fütuhatın 1683 İkinci Viyana Kuşatması'yla birlikte doğal sınırlarına ulaştığı meydana çıktıktan sonra, Rönesans'ın Doğu ikizi Konstantiniyye'den çıkabilmeliydi de denebilir. Hal böyleyken, Osmanlı İmparatorluğu Napoldon Savaşları sonrasında ve davet edilmediği 1814-1815 Viyana Kongresi ve de özellikle on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kırım Harbi'yle ulaşılan büyük eşikle birlikte, bekalarının başkalarının kararlarına bağlı olduğu, dolayısıyla sanallığın fazlasıyla yer tuttuğu bir dünyaya doğru yol almaya başlamış gözükmektedir.
Sayfa 138
49 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.