Tabii bu evlenmede herhangi bir müşterek hayattan ziyade, erkek için evde bir kadın bulunması; kız için de "münasipçe bir kısmet" varken kaçırılmaması düşünülmüştür. Bu izdivaç mikrobu evlendikten sonra faaliyetine başlar: Evvelce birtakım emelleri olan, yükselmek, kendini göstermek, eser vermek isteyen adamlara bir kalenderlik, bir lakaytlık gelir. Evde meram anlatmaya asla imkân olmayan, seviyesi, ahlak telakkisi, dünyayı: görüşü ve itiyatları büsbütün ayrı bir mahlûkla daimi bir beraberlik insanı dış hayatta da bedbin yapar ve bütün insanlardan şüpheye düşürür.
Oysa erkektir kadını eksik hale getiren, namusunu alıp etek altına iten, inançların yok eden.
Erkektir bir melekten şeytan yaratmasını bilen.
Kadın olmak eteğini uzun tutnmaktır, başkalarının günahlarınn bedelini kendisinin ödemesidir.
Kadın yüzeyseldir göriünürde ve karmaşıktır erkekten istediği şeylerde
Oysa kadın derindir ve derine dalmasını bilen vurgun yeme ihtimalini de göze alabilmelidir.
Cesurdur kadın, erkek gibi tartıp biçmez.
Seviyorsa bodoslama atlar, sevdiği için tüm engelleri aşar.
Oysa erkek korkaktır.
Ne kadnın ilgisini kaybetmek ister ne de ona bir gelecek vaat eder
Yedekte tutar. Daha iyisini bulamazsa, elinin altındaki ile idare eder.
Kadın karmaşık gibi gözükür ama istediği üç şey; sevgi, sadakat, dürüstlük...
“Kim ilim öğrenmek için yola çıkarsa, Allah Teâlâ ona cennet yolunu kolaylaştırır. Melekler, ilim öğrenenlerden hoşlandıkları için onlara kanat gererler.
Göklerde ve yerde bulunan çarlıklar, hatta sudaki balıklar bile âlimlerin bağışlanması için Allah’a yalvarırlar. Bir âlimin sadece ibâdetle uğraşan bir kimseye üstünlüğü, ondördüncü gecesinde Ay’ın, diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler, peygamberlerin mirasçı'arıdır. Peygamberler, altın-gümüş değil, sadece ilim miras bırakmışlardır. İşte bu ilim mirasına konan kimse, çok büyük bir kısmet kazanmış olur.