Sesli kitap olarak dinlediğim bu Schopenhauer eserinin incelemesine öncelikle başlığından başlayalım: aşkın metafiziği.
Her ne kadar aşka dair farklı ve oldukça öznel tanımlar olsa da, metafizik kelimesinin anlamı aşağı yukarı şöyle imiş: "Dış dünyada somut bir karşılığı olmamasına rağmen, akıl ve sezgi yoluyla idrak edilebilen varlıkları inceleyen bilim." Metafiziğin kelime anlamını öğrenince, kitap adı da bir o kadar anlamlı geliyor. Zira aşka en çok yakışacak tamlanan bence de metafizik olurdu: aşkı işitmek, görmek ve diğer duyularla somut olarak kanıtlamak mümkün değil; fakat tıpkı Platon'un idealar dünyası gibi, sezgi yoluyla hissedebilmek elbette mümkün.
Üç bölümden oluşan bu eserinde yazar, aşkın gerçekliğinden bahsederek başlıyor söze. Daha sonrasında, çiftlerin birbirlerine duyduğu ilginin temelinde dünyaya getirecekleri "ortak miras"ın sağlığının ve konforunun ön planda olduğunu söylüyor. Aşırılıklara kaçmamak, uyumlu bir birliktelik oluşturmak için, karşı cinsteki bireylerin, kendinde eksik olan özelliğe sahip kişilere daha fazla çekim duyduğunu iddia ediyor.
Benim için kitabın vurucu alıntısı şu oldu: "...aşk, en sıradan ve monoton hayata sahip olan kişinin fani ömrüne bile şairane bir kısım ekler."
Gerçekten de: şiir gibi kısa, ve o kadar yoğun bir şeydir aşk.